Akrabaları haftada
veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir. Uzak memlekette
ise, mektupla, telefonla gönüllerini almalıdır.Allahü
teâlâ, Müslüman olan ve salih olan akrabayı ziyareti emretmektedir. Hiç
olmazsa haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir.
Uzak memlekette ise, telefonla, mail atarak gönlünü almalıdır. Akrabası
gelmese, cevap vermese de, giderek veya hediye, selam göndererek hal
hatır sormalı; irtibatı kesmemelidir...
***
Menkıbe: Mekke'de Horasanlı emîn bir kimse vardı. Oraya gelen yabancılar, eşya ve emânetlerini ona bırakırlardı...
Bir
defasında yine bir yolcu, kendisine onbin akçe emânet etmişti. Adam,
bir müddet sonra emânetini almak üzere tekrar Mekke'ye geldiğinde,
emânetçinin ölmüş olduğunu öğrendi. Meseleyi âile efrâdına anlattı.
Fakat onlar, böyle bir emânetten haberlerinin olmadığını söylediler. O
da Mekke'deki ulemâya durumu anlattı. Ne yapması gerektiği husûsunda
fikirlerini sordu. Ulemâ ittifakla;
-Biz Horasanlıyı gâyet
dürüst ve sâlih bir insan olarak biliriz. Hakkındaki kanâatimiz odur ki,
o Cennetliktir. Sen, gecenin üçte biri, yâhut yarısı geçince, Zemzem
kuyusunun başını git ve orada, "Ey filân oğlu filân! Ben emânetin
sahibiyim!" diye seslen. Ümit ederiz sana bir cevap verilecektir,
dediler.
Adam, üst üste üç gün böyle yaptı. Fakat ses sedâ çıkmadı. Âlimler bu duruma şaşırdılar.
-Bu
durumda biz, Horasanlının Cehennemlik olmasından korkuyoruz. Merhût
denilen bir vâdi vardır. Bu vâdîde bir kuyu bulunmaktadır. Gecenin üçte
biri veya yarısı geçince onun başında, "Ey filân oğlu filân! Ben
emânetin sahibiyim! diye nidâ et" dediler.
Adam, söylenilen
saatte oraya gitti ve o şekilde seslendi. Daha birinci seslenişinde bir
ses kendisine cevap verdi. Emânetçinin sesini tanıyan ve dehşete kapılan
adam, ona sordu:
-Buraya atılmana sebep nedir?
-Benim
Horasan'da akrabâlarım, dostlarım vardı. Mekke'ye geldikten sonra hiç
sıla-i rahm yapmadım. Onları arayıp sormadım, ziyâretlerine gitmedim.
Nihâyet ömrüm sona erdi. İşte Allahü teala beni bunun için
cezâlandırdı... Senin emânete gelince, o olduğu gibi duruyor. Ben onu,
evin filân yerine saklamıştım. Çocuklarıma söyle, emânetini bıraktığın
gibi al!..
Adam, emânetçinin çocuklarına gitti ve söylenen yeri aradılar. Gerçekten parası olduğu gibi duruyordu...