Sabretmek, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.
Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sıkıntının ise, sabretmekten başka çâresi, katlanmaktan başka kurtuluş yolu yoktur...
Sabr-ı cemil, başa gelen belaya, en güzel şekilde, feryat etmeden, insanlara şikâyet etmeden sabretmek demektir. İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, (Sabır, kazaya rıza göstermekten dolayı değil de, başka maksatlarla olursa, buna sabr-ı cemil denmez) buyuruyor. Bir hadis-i kudsî:
Kur’ân-ı kerimde sabrın önemi çok âyette bildiriliyor. Bir âyet meali şöyledir:
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, "Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır", "Sabır selamettir", "Sabırla koruk helva olur" demişlerdir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.
Şakik-i Belhi hazretleri, "Sıkıntıya sabrın mükafatını bilen, sıkıntılardan kurtulmaya heves bile etmez" buyuruyor. Sıkıntılara karşılık verilecek nimetleri hatırlayarak, sıkıntı hafifletilebilir. Nitekim Allahü teâlâyı sevenler, birçok acılara katlanmışlar, hatta o acıları duymamışlar bile, Sırri-yi Sekati hazretleri, "Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen belaların acısını hiç duymaz. Bir değil, yetmiş kılıç darbesi alsa yine duymaz" buyuruyor.
Bela, musibet, günahlara kefarettir. Kur'ân-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
Bir kimse, "Ey Allah’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum hasta oldu" dedi. Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ona buyurdu ki:
(Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır yoktur. Çünkü Allahü teâlânın sevdiği kul, belaya maruz kalır.) [Ebu Davud]