Sultan Birinci Ahmed Han, on dördüncü Osmanlı Padişahı olup, İslam halifelerinin de yetmiş dokuzuncusudur... Tahta çıktıktan bir süre sonra bir rüyasında, Macaristan Kralı ile mücadele ederken sırtüstü yere düştüğünü, kralın da üstüne çıktığını gördü... Padişahın bu rüyasını gerek sarayda gerekse saray dışında makul bir yorumlayan çıkmadı. Bunun üzerine Padişaha bu rüyasını Üsküdar'da oturan, Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine yorumlatması teklif edildi...
Sultan Ahmed Han, rüyasını yazıp, yorumlaması isteğiyle Aziz Mahmud Hüdayi'ye gönderdi. Şeyh hazretleri, Padişahın adamını dergâhının kapısında karşıladı. Elindeki mektubu aldı daha okumadan "Cevabı burada yazıyor" dedi ve kendi mektubunu verip gönderdi...
Hüdayi hazretleri, Padişahın rüyasını şöyle yorumlamıştı:
"İnsanın rüyasında rakip karşısında sırtüstü yere düşmesi, gerçek hayatta ona galip geleceğine işarettir. Sırt, insanın en kuvvetli yeridir. Toprak da en kuvvetli dayanaktır. Bu ikisi birleşince kuvvet üstüne kuvvet doğar. Hülasa bu rüya Müslümanların kâfirlere galebe edeceğine alamettir..."
Sultan Ahmed Han, bu müjdeli yorumu yapan Şeyh Efendiye karşı içinden bir sevgi ve yakınlık duydu, işte bu sevgi ve yakınlık büyük bir dostluğun başlangıcı oldu. Rüya da tabir edildiği gibi çıktı. Artık ona "Hocam" diye hitab ediyordu...
***
Sultan l. Ahmed Han, bir gün kendine uygun gördüğü bir hediyeyi Hocası Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine gönderdi. Ama Şeyh hazretleri kabul etmedi. Elbette bu kabul etmeyiş, Sultana karşı bir tavır anlamına gelmiyordu. Büyüklerden çoğu prensip olarak hediye kabul etmezdi...
Ahmed Han, Şeyhinin kabul etmediği hediyeyi yine bu devrin maneviyat ulularından Abdülmecit Sivasî hazretlerine gönderdi. O ise kabul etti. Kendisine, padişahın aynı hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi'ye sunduğu ama kabul etmediği de söylendi. Sivasî hazretleri şöyle dedi: "Şeyh Hüdayi bir karga değildir ki leşi kabul etsin!"
Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine de, "Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti" dediler. Onun cevabı da şöyle oldu:
"Onun için hiçbir mahzuru yoktur. Çünkü o öyle büyük bir deniz ki bir parçacık çamurun kendini bulandırmayacağını bilir."