Rüşvet, çıkar sağlamak, iş gördürmek gayesiyle, kanunen yetkili bir kimseye gayrimeşru olarak verilen para, mal gibi menfaat ve fayda demektir. Bu yolla ya hak edilmeyen bir menfaat ele geçirilmekte veya başkasının hakkına tecavüz edilmektedir... Gasbedilmiş malı ve zulüm, hırsızlık ile alınan ve rüşvet, faiz, kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından birisi ile ele geçen kazancın yenilmesini ve başkalarına yedirilmesini dinimiz yasak etmiştir. Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Birbirinizin mallarını aranızda [Kumar, hırsızlık, gasp, rüşvet gibi] bâtıl sebeplerle yemeyin!) Mahkemelerde rüşvet vererek haksız hükümlerin verilmesine sebep olanlar için Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Hüküm vermede, rüşvet veren ve alana Allah lânet etsin!) YÜZ KIZARTICI BİR FİİL Rüşvet, devlete karşı işlenen suçlardan biridir. Yüz kızartıcı bir fiildir. Memurun veya görevlinin, devletin verdiği vazifeyi kötüye kullanmasıdır. Devletin, amme (kamu) hizmeti görmeleri ve kendisinin himayesine sığınmış vatandaşlarına yardımcı olmaları için tayin ettiği ve birtakım kanuni yetkiler verdiği, memurların ve diğer idarecilerin rüşvet almaları, diğer vatandaşların devlete olan güvenini sarsmakta ve adâlet mercii olan mahkemelerde verilen kararlara şüphe ile bakılmasına sebep olmaktadır. Rüşvet, içtimâi (sosyal) bir hastalıktır. Toplumda rüşvetin yayılması, devleti zaafa düşürmekte ve vatandaşların kendisine olan itimadını yok etmektedir. Bu ise devlet otoritesinin yıkılmasına idarede başıboşluğun alıp yürümesine, anarşinin baş göstermesine sebep olmaktadır... Rüşvet sebebi ile zulmün, haksızlıkların çoğalması ve böylece insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının ortadan kalkması da devletteki birlik ve beraberliğin dağılmasını ve nihayet yıkılmasını hazırlayan âmillerdendir. Nitekim, asırlarca sarsılmadan yaşamış Osmanlı Devleti'nin yıkılış sebeplerinden birisi de son asırlarda rüşvetin baş göstermesindendir... *** Malını, canını, hakkını kurtarmak için istemeyerek rüşvet vermek câiz ise de, rüşvet istemek aslâ câiz değil, harâmdır. İslâm ahlâkına sahip bir kimse haksızlık etmediği gibi, haksızlığa da râzı olmaz. Çünkü onda Allah korkusu bulunduğu için rüşvete vâsıta bile olmaktan arslandan, yılandan kaçar gibi kaçar... Şu bir gerçek ki, rüşvet; bir milleti manen ve maddeten çökerten bir illettir. İlgililere yardımcı olmak, her ferdin vazifesidir. Hazreti Ali'nin gözyaşları!.. Cabir bin Abdurrahman radıyallahü anh bir rüya görüyor ve sabahı zor edip doğru mescide Hazreti Ali radıyallahü anh efendimizin yanına koşuyor. Namazdan sonra arz ediyor: -Ya Emir-el müminin, bir rüya gördüm, çok korktum, lütfen bunu tabir ediniz... Büyük büyük inekler gördüm küçük inekleri sağıyor... Dereler gördüm kurumuş, damla su akmıyor ama kenarları yeşillik... Camiler gördüm mihraplarında, kürsülerinde koca koca putlar vardı... Hazreti Ali, ağlamaya başlıyor ve buyuruyor ki: -Bu rüyadakiler, bu ümmetin sonuna doğru başına gelecek felaketlere işaretlerdir!.. Birinci alamet, mevki sahibi olmuş, kendisine amirlik, yetki verilenler rüşvet almadan iş yapmayacaklar, rüşvetle geçinecekler, mevkilerini parayla değişecekler. İkinci alamet ise, içleri boş oldukları halde kendilerini çok faziletli zanneden ve zannettirenler olacak, herkes onlara etiketinden mevkiinden dolayı hürmet edecekler. İşte bunlar kendilerine verilen yetkilere, etiketlere, nüfuzlara dayanarak etraflarındakileri ezen zalim amirlerdir... Cami kürsülerindeki, mihrablardaki putlar ise en büyük felaket olup, din adına çıkıp konuşan yazanlardır... Bunlar kendilerine inananların dinden çıkmasına, itikadlarının bozulmasına, mürted olmalarına sebep olacaklardır...