Önümüzdeki cumayı cumartesiye bağlayan gece, hicri yılbaşı gecesidir. Cumartesi günü de, hicri 1433 senesinin 1 Muharremidir... Bugün, başlangıç zamanına göre iki türlü takvim kullanılmaktadır. Milâdî takvim, Hicrî takvim. Milâdî sene, İsâ aleyhisselâmın doğum günü zannedilen zamandan başlamaktadır. Hicri sene ise, Muhammed aleyhisselamın Mekke'den Medine'ye "Hicret"i ile başlamaktadır. Hicretin İslam tarihinde çok önemli bir yeri olduğundan, bu olay yeni bir takvimin, yani hicrî senenin başlangıcı kabul edilmiştir... Hicret hadisesini kısaca özetlemeye çalışalım... Artık Müslümanlar için Mekke'de kalmak, tahammül edilemeyecek bir hâl almıştı. Bunun için Eshab-ı kiram zaman zaman Peygamber efendimize durumlarını arz ederek, hicret için müsâade istemekteydiler. Resulullah efendimiz de bu konu ile ilgili vahiy bekliyordu... Bir gün, sevgili Peygamberimiz, sevinçli bir hâlde Eshâbının yanına gelip; "Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Medîne'dir. Oraya hicret ediniz. Allahü teâlâ Medîne'yi size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı" buyurdu... MEDİNE YOLLARINDA... Bundan sonra Müslümanlar, Medîne'ye bölük bölük hicret etmeye başladılar... Müslümanların çoğu, Medine'ye hicret edince, hazret-i Ebû Bekir de hicret için izin istedi. Resûl-i ekrem; "Sabreyle. Ümîdim odur ki; Allahü teâlâ bana da izin verir. Beraber hicret ederiz" buyurdu... Nihayet beklenen vahiy geldi ve Resûlullah Efendimiz hemen hazret-i Ebû Bekir'in evine giderek müjdeyi verdi. Hazret-i Sıddîk, sevincinden ağladı. Peygamber efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk yanlarına bir miktar yiyecek alarak yola çıktılar. İzleri belli olmasın diye parmak uçlarına basarak gidiyorlardı. Sevgili Peygamberimizin nâlini dar olduğundan, yolda parçalandı ve mübârek ayakları yaralandı, yürüyecek hâli kalmamıştı. Güçlükle Sevr Dağına çıkıp mağaraya ulaştılar... Hazret-i Ebû Bekir, içeri girdi. İçeriyi süpürüp temizledi. Sağında, solunda irili ufaklı birçok delikler vardı. Hırkasını parçalayıp, delikleri kapadı, fakat bir açık kaldı. Onu da ökçesi ile kapayıp, Resûlullahı içeri davet eyledi... Resûlullah efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk içeride iken, müşrikler mağaranın önüne geldiler. Mucize olarak, mağaranın ağzını bir örümcek, ağı ile örmüştü, iki güvercin de yuva yapmıştı. Müşrikler, "Eğer, onlar buraya girmiş olsalardı, kapının üzerindeki örümcek ağının yırtılmış olması lâzım gelirdi" dediler ve çekip gittiler... Sevgili Peygamberimiz ile hazret-i Ebû Bekir, bu mağarada geceli gündüzlü üç gün kaldılar. Dördüncü günü oradan Kusvâ adlı devesine binerek ayrıldı... Çok zahmetli bir yolculuktan sonra hep beraber, Medine'ye hareket ettiler... Medîneli Müslümanlar ve Muhâcirler, Efendimizi büyük sevinç ve coşku ile karşıladılar. İşte Resûlullahın bu hicreti, Müslümanların "Hicri yılbaşı" kabûl edildi... Hicri yeni yılınızı şimdiden tebrik ederim efendim... Sürâka'nın atı!.. Hicret esnasında çok enteresan hadiseler vuku buldu... Sürâka bin Mâlik adında bir iz sürücü, müşriklerin vadettikleri dünyalıklara kavuşmak için Resulullah efendimizi takibe başlamıştı. Nihayet Peygamber efendimize saldırabilecek kadar yaklaştı ve; -Yâ Muhammed! Seni, bugün benden kim koruyacak! dedi. Server-i âlem efendimiz de; -Beni, Cebbâr ve Kahhâr olan Allahü teâlâ korur! cevâbını verdi. Peygamber efendimiz; "Yâ Rabbî! Onu düşür!" diye duâ buyurdu. O sırada Sürâka'nın atı, iki ön ayaklarıyla dizlerine kadar yere battı. Bundan kurtulup, tekrar saldırmaya teşebbüs edince, atının ayakları yine yere saplandı. Sürâka, atını ne kadar zorladıysa da, onu bir türlü kurtaramadı. Çâresiz kalınca, şefkat ve merhamet sâhibi olan Resûlullah efendimize yalvarmaya başladı. Zarar vermeyeceğini söylüyordu. Kâinâtın efendisi; "Yâ Rabbî! Eğer o sözünde doğru ve samîmî ise, atını kurtar" diye duâ etti. Kurtulup geri döndü, gördüklerinden kimseye bahsetmedi. Daha sonra da imanla şereflendi ve Eshâb-ı kiramdan oldu...