Kabir azâbı, âhiret azâblarındandır!

A -
A +

İmâm-ı Rabbânî hazretleri kabir hayatı hakkında buyuruyor ki: "Kabirde azâb yapılacağı sahîh ve meşhur hadîslerle, hattâ Kur'ân-ı kerîmdeki âyetlerle bildirilmiş iken, çok kimsenin bunda şüphe ettiği, hattâ inanmadığı, böyle şey olmaz dediği görülüyor. 'Ölüye azâb yapılsaydı, dirilerde olduğu gibi, çırpınır, hareket ederdi' diyorlar. Ölülerin hâli, dünyadaki dirilerin hayatı gibi değildir. Dünyanın nizâmı için buradaki hayatta hem his, hem de irâde ile hareket vardır. Kabir hayatında, ölülerin azâb ve elem duymaları için yalnız hissetmeleri yetişir. Kabirde rûhun bedene bağlanması, diri iken bağlanmasının yarısı kadardır. İşte bunun için ölüler, azâbı duydukları hâlde, hareket etmez ve kıpırdayamazlar. Şüpheleri gidermek için şunu da bildirelim. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır. Her şey akıl ile anlaşılsaydı, Peygamberler gönderilmezdi. Akıl, çok şeyi anlayabilirse de, her şeyi anlıyamaz... Kabir azâbı, rü'yâ gibi değildir. Kabir azâbı, azâbın görüntüsü değil, azâbın kendisidir. Kabir azâbı, âhiret azâblarındandır. Dünya azâbları, âhiret azâbları yanında hiç kalır. Eğer âhiret azâblarından bir kıvılcım dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder..." Âhiret menzillerinin ilki... Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (Kabir, dünya konaklarının sonu, âhiret menzillerinin ilki olup, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur.) (Sâlih bir kul mezara konulunca iyi amelleri etrafını sarar, onu muhafaza ederler. Azâb melekleri gelince namaz karşılarına çıkıp "Allah için çok kıyâmda durmuştu" der. Sonra oruç karşılarına çıkar. "Dünyada çok susuzluk çekmişti" der. Sonra, hac ve Allah yolunda harbleri karşılarına çıkar, "Bu beden çok eziyet çekmişti" derler. Daha sonra verdiği sadakalar der ki: "Buna dokunmayın, bu el ile çok sadaka vermişti." Melekler de; "Çok güzel, mübarek olsun" diyerek geri dönerler. Sonra rahmet melekleri, Cennetten bir yatak getirip yayarlar. Mezar ona gözün görebiliği kadar geniş ve nurlu olur, Kıyâmete kadar böyle devam eder.) Eshâb-ı kirâm zamanında sâlih bir zatın fâsık bir yeğeni vardı. Bu genç ölüm hastalığına yakalanınca amcası dedi ki: - Ey yeğenim! Ömrünü boşa geçirdin. Ölünce hâlin ne olacak? - Ölünce, beni anneme teslim etseler, beni ne yapardı? - Elbette seni Cennete götürürdü. - Şimdi ben Rabbime gidiyorum! Allahü teâlâ, "Kulum beni zannettiği gibi bulur!" buyurduğuna göre, elbette O'na hüsn-i zannım vardır. O annemden daha merhametlidir. Rahmeti bol olan da beni cennete koyar. Amcası, "İnşallah zannettiğin gibi olur" dedi. Nihayet yeğeni öldü. Defnetmek için mezarına inen amcası, heyecanla "sübhanallah" diye bağırdı. Sebebini soranlara dedi ki: - Kabri çok genişlemiş ve nur ile dolmuş olarak gördüm... *** İmâm-ı Yâfî'î hazretleri buyuruyor ki: "Ölenleri iyi veya kötü halde görmek, Cenâb-ı Hakkın ba'zı kullarına ihsân ettiği bir keşiftir. Dirilere nasihat vermek ve ölülere hayırlı bir iş yapılmasına vesile olmak içindir. Ölüleri görmek daha çok rüyâda olmaktadır. Uyanık iken gören evliyâ da vardır." "Sözünün eriymişsin yâ Ömer" Peygamber efendimiz hazret-i Ali'nin de bulunduğu bir toplulukta, hazret-i Ömer'e buyurdu ki: - Yâ Ömer! Ölünce seni dar bir mezara koyarlar. Münker-Nekir gelir. Gözleri şimşek gibi çakar, sesleri gök gürültüsü gibidir. O zaman ne yapacaksın? Hazret-i Ömer suâl etti ki: - Yâ Resûlallah, o zaman, şimdiki gibi aklım başımda olur mu? - Evet yâ Ömer. - Öyle ise korkmam. Allahın izniyle onlara gereken cevâbı veririm. Hazret-i Ömer vefât etti. Defnettiler. Hazret-i Ali, telkîni beklerken Münker-Nekir sorguya başladılar. - Rabbin kim? Hazret-i Ömer, suâl meleklerine sordu: - Siz kaç günlük yoldan geldiniz? - Yedi bin yıllık yoldan geldik. -Siz bu kadar uzak yoldan geldiniz ve Allahı unutmadınız da ben birkaç dakikalık yoldan gelir de nasıl unuturum? "Sizi serbest bırakmam!" Melekler dediler ki: - Biz senin böyle cevap vereceğini biliyorduk. Ancak, emrolunduğumuz için böyle suâl ettik. Hazret-i Ömer buyurdu ki: - Ümmet-i Muhammede böyle heybetli gelmeyeceğinize söz vermedikçe sizi serbest bırakmam. Meleklerden söz alınca onları bıraktı. Bunları müşâhede eden hazret-i Ali "Sözünün eriymişsin yâ Ömer" demekten kendini alamadı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.