Namaz, İslam’ın beş şartından ikincisi olup, Fahr-i kâinatın “sallallahü aleyhi ve sellem” miraca teşriflerinde, en hayırlı ümmet olan ümmeti üzerine, Allahü teâlânın ezeli hitabı ile her gün beş vakit olarak farz oldu.
Namaz, dinin direğidir. Kim, namazı devam üzere, doğru ve tamam olarak eda ederse, dinini ikame etmiş, İslam binasını ayakta durdurmuş olur. Âdem aleyhisselamdan beri her dinde namaz var idi. Her ümmete bir vakit farz idi. Ama bir vakitte birçok rekat farz idi. Kimine sabah namazı, kimine akşam namazı farz idi. Her ümmete ayrı farz olan namazlar, bizim ümmetimize hepsi birden farz oldu.
Süleyman aleyhisselam bir namazı geçince dokuz yüz kurban kesip, af diledi. Kırk gün matem tuttu... Eyyub aleyhisselâm ibadette zayıflık hâsıl olunca, feryat ederek, "Ben gerçekten hastalanmışım" dedi. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” mübarek dişleri şehit olup, mübarek yanaklarından kanlar aktığı hâlde, el kaldırıp, "Ya Rabbi! Kavmime hidayet ver. Onlar bilmiyorlar" buyurmuşken, Hendek günü, ikindi namazının fevtine, yani kılınamamasına sebep olduklarında, "Bizi ikindi namazından mahrum bıraktılar. Ya Rabbi! Onların kalplerini ve kabirlerini ateşle doldur!" buyurdu...
Şu hâlde, ey mümin, vaktini boş geçirme! Zamanını mamur eyle! Namazlarını vaktinde kıl ki, Kıyamet günü pişman olmayasın. Çok ecir ve çok sevap hâsıl eyleyesin... (Namaz Risalesi)