Kötü huylardan kurtulmanın reçetesi!

A -
A +

Öncelikle, güzel ahlâka sahip olmak için kötü huyları teşhis etmek lâzımdır. Peki bu nasıl olacak? Bu teşhisi insanın kendisi yapar. Yâhut bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. İnsan kendi kusurlarını zor görür. Güvendiği arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sâdık olan dost onu tehlikelerden, korkulardan koruyan kimsedir. Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayıplarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. Arkadaşlar ise, insanın ayıplarını pek görmezler... Birisi İbrâhim Edhem hazretlerine, ayıbını, kusûrunu bildirmesi için yalvarınca, "Seni dost edindim. Her hâlin, hareketin bana güzel görünüyor. Ayıbını başkalarına sor!" dedi. Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak lâzımdır. (Mümin müminin aynasıdır) hadîs-i şerîfinin manası budur. Yâni, başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. SEBEBİNİ ARAŞTIRMALI!.. İsâ aleyhisselâma, "Bu güzel ahlâkı kimden öğrendin?" dediklerinde "Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiklerimi ben de yaptım" buyurdu. Selef-i sâlihînin, Eshâb-ı kirâmın, velilerin hayat hikâyelerini okumak da, iyi huylu olmaya sebep olur... Din büyükleri buyuruyor ki: "Kötü huy, uyuz hastalığı gibi bulaşıcıdır. Bir kimse, iyilerle beraber olursa iyi olur, kötülerle beraber olursa kötü huylu olur. Mümin kurtulmak istiyorsa evvela kendisine ben huysuzum demesi lazımdır. Huysuz olduğunu kabul edip sonra da kendisine iyi arkadaşlar araması lazımdır. Bu arkadaşın huyları iyi olursa bu güzel huylar yavaş yavaş ona da geçer." Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak lâzımdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması güçtür. Kötü şeyler nefse tatlı gelir. Büyük âlim, zâhir ve batın ilimlerinin mütehassısı Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, vefâtına yakın, "İstanbul câmilerinde, otuz sene, yalnız îmânı ve Ehl-i sünnet i'tikâdını ve İslâmın güzel ahlâkını anlatmaya çalıştım" buyurmuştur. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ indinde, kötü ahlâktan büyük günâh yoktur. Çünkü, kötü ahlâklı, bir günâhtan tövbe edip, kurtulursa, bir başka günâha düşer. Hiçbir vakit günâhtan kurtulamaz.) Bir kimse Resûlullahtan nasihat isteyince (Kızma, sinirlenme), buyurdu. Birkaç kere sordu, hepsinde de (Kızma, sinirlenme) buyurdu. Hüseyin bin Saîd hazretleri de buyurdu ki: "Kızdığı zaman, gücü kuvveti olduğu halde, hiç kötülük yapmayan, intikam almayan kimse, kıyâmette istediği Cennet köşküne gidecek. Kolay değil ama, kızdığı zaman kalp kırmayan kimse, ehl-i Cennettir... Ailesiyle iyi geçinen herkesle iyi geçinir. Resulullah efendimiz (Ailelerinize hakâret etmeyiniz. Ailelerinizle iyi geçininiz) buyuruyor. Onun için, buna çok dikkat edin kardeşlerim." Öfke!.. Bir zamanlar çok büyük bir âlim varmış, çok kitap yazmış. O âlimin bir özelliği varmış. Hiçbir zaman "ben" demezmiş. Şöhreti her tarafa böyle yayılmış... Bir gün mütevazı giyinmiş, bir köye gitmiş. Köyün medresesine gidince kürsüde hoca efendi onun yazdığı kitaptan anlatıyormuş. Ancak, hoca efendi bir yeri yanlış anlatıyormuş. Bu âlim dayanamamış ve hocayı ikaz etmiş. Tabiî hoca, o âlimi tanımadığı için "Sen kim oluyorsun da beni böyle ikaz ediyorsun, sonra sen bundan ne anlarsın?" demiş. Âlim zat, sabredemeyip "Bu kitabı ben yazdım" deyince, hoca efendi, "Bu kitabı yazan hiçbir zaman 'ben' demez. Sen bir sahtekârsın!" demiş. Âlim bu sözle kendisine gelmiş ve oradakilere şu ibretli sözleri söylemiş: "Öfkelenince aklım başımdan gitti, örtülü olan kötü huyum ortaya çıktı ve beni rezil etti!.."