Dinimizde ilim öğrenmenin fazileti büyüktür. Hele günümüzde ilmin önemi daha büyüktür. Her Müslümanın (İlmihal) öğrenmesi farz-ı ayndır. Allahü teâlâ, (Bilenlerden sorup öğreniniz) buyuruyor. Bilmeyenlerin, âlimlerden ve bunların kitaplarından öğrenmeleri gerekir... Yapılması ve sakınılması gereken bilgileri, doğru yazılmış ilmihal kitaplarından öğrenmek lazımdır. Âlimler, söz birliği ile bildirdiler ki, her Müslümanın Ehl-i sünnet itikadını kısa olarak ve günlük işlerindeki ve ibadetlerdeki farzları ve haramları iyice öğrenmeleri farz-ı ayndır. Bunları ilmihal kitaplarından öğrenmezse, bid'at sahibi veya mülhid yani kâfir olur!.. "BİLMEMEK SUÇTUR!.." Hüseyin bin Saîd hazretleri buyurdu ki: "Peygamber Efendimiz (Kadınlara da, erkeklere de ilim öğrenmek farzdır) buyuruyor. Ehemmiyet vermezse, merak etmezse, öğrenmezse îmânı gider. Meselâ haram işliyor, onun haram olduğunu bilmiyor. Bilmeyince özürlü mü olur? Hayır. Suçlu olur. Bilmemek suçtur, çünkü Allahü teâlâ emrediyor, sorun öğrenin diye. Sormuyor, öğrenmiyor, Allahü teâlânın emrini yapmıyor, onun için suçlu oluyor... Allahü teâlânın, bir kulunu sevmediğinin alâmeti, mâlâya'nî ile meşgûl olmasıdır. Hepinizde bir fıkıh kitabı bulunsun. Bu kitaplar nurludur. Kalblerimizi temizler. Kalbi zikir temizler. Zikir, Kur'ân-ı kerîm okuyarak, namâz kılarak, fıkıh öğrenerek olur. Çok lüzumlu varken, az lüzumluyu okumak, dünyâ ile meşgûl olmaktır." İmam-ı Gazalî hazretleri, bir talebesine buyurdu ki: "İlim öğrenmek ve kitap okumak için çok gecelerini feda ettin ve çok tatlı uykularını kendine haram eyledin. Bilmem ki, niçin kendini bu kadar harap ettin? İlim öğrenmekten maksadın, eğer dünya menfaatlerini toplamak, şöhret, makam sahibi olmak ve Müslümanlara büyüklük göstermekse, sana yazıklar olsun! Çok aldanmışsın, kendini azaba sürüklemişsin! Yok eğer maksadın, İslâmiyete ve Muhammed aleyhisselamın dinine yardım etmek ve ahlâkını temizlemek ve nefsini kırmaksa, sana müjdeler olsun! Kendine ne güzel ve ebedî istikbal hazırlamışsın..." Dinimizde ilim öğrenmenin fazileti büyüktür. Hele günümüzde ilmin önemi daha büyüktür. Her Müslümanın (İlmihal) öğrenmesi farz-ı ayndır. Allahü teâlâ, (Bilenlerden sorup öğreniniz) buyuruyor. Bilmeyenlerin, âlimlerden ve bunların kitaplarından öğrenmeleri gerekir... Yapılması ve sakınılması gereken bilgileri, doğru yazılmış ilmihal kitaplarından öğrenmek lazımdır. Âlimler, söz birliği ile bildirdiler ki, her Müslümanın Ehl-i sünnet itikadını kısa olarak ve günlük işlerindeki ve ibadetlerdeki farzları ve haramları iyice öğrenmeleri farz-ı ayndır. Bunları ilmihal kitaplarından öğrenmezse, bid'at sahibi veya mülhid yani kâfir olur!.. "BİLMEMEK SUÇTUR!.." Hüseyin bin Saîd hazretleri buyurdu ki: "Peygamber Efendimiz (Kadınlara da, erkeklere de ilim öğrenmek farzdır) buyuruyor. Ehemmiyet vermezse, merak etmezse, öğrenmezse îmânı gider. Meselâ haram işliyor, onun haram olduğunu bilmiyor. Bilmeyince özürlü mü olur? Hayır. Suçlu olur. Bilmemek suçtur, çünkü Allahü teâlâ emrediyor, sorun öğrenin diye. Sormuyor, öğrenmiyor, Allahü teâlânın emrini yapmıyor, onun için suçlu oluyor... Allahü teâlânın, bir kulunu sevmediğinin alâmeti, mâlâya'nî ile meşgûl olmasıdır. Hepinizde bir fıkıh kitabı bulunsun. Bu kitaplar nurludur. Kalblerimizi temizler. Kalbi zikir temizler. Zikir, Kur'ân-ı kerîm okuyarak, namâz kılarak, fıkıh öğrenerek olur. Çok lüzumlu varken, az lüzumluyu okumak, dünyâ ile meşgûl olmaktır." İmam-ı Gazalî hazretleri, bir talebesine buyurdu ki: "İlim öğrenmek ve kitap okumak için çok gecelerini feda ettin ve çok tatlı uykularını kendine haram eyledin. Bilmem ki, niçin kendini bu kadar harap ettin? İlim öğrenmekten maksadın, eğer dünya menfaatlerini toplamak, şöhret, makam sahibi olmak ve Müslümanlara büyüklük göstermekse, sana yazıklar olsun! Çok aldanmışsın, kendini azaba sürüklemişsin! Yok eğer maksadın, İslâmiyete ve Muhammed aleyhisselamın dinine yardım etmek ve ahlâkını temizlemek ve nefsini kırmaksa, sana müjdeler olsun! Kendine ne güzel ve ebedî istikbal hazırlamışsın..." "İlm-i siyâset" Lüzumlu ilimlerden biri de "İlm-i siyâset" yani siyaset ilmidir... Geçmiş zamanlarda bir zat medresede ders verir. Kendisinden yıllarca ilim tahsil eden bir talebe, artık yetiştiğini düşünerek hocasından icazet ister. Hocası da; -Evladım, yanımızda iki sene daha kal da sana ilm-i siyâseti öğreteyim, buyurur. Talebe memleketini çok özlediğinden iki sene daha kalmayı göze alamaz ve hocasından müsaade isteyerek yola koyulur... Yolu, bir köye düşer. Vakit namazını kılmak için camiye gider. Köyün hocası, pek tahsil görmemiş bir kimsedir. Delikanlı bir müddet dinler, bakar ki hoca yalan yanlış şeyler anlatıyor. Tahammül edemez ve; -Ey cemaat bu hoca deminden beri size yanlış şeyler anlatıyor. Bu meselenin doğrusu şöyledir, der. O anda cemaat ayaklanır ve; - Sen bizim hocamızın yanlışını mı çıkarıyorsun bre densiz, diyerek üzerine yürürler ve genci yaka paça dışarı atarlar... Yüzü gözü yara bere içinde kalan genç, memlekete gitmekten vazgeçip hocasının yanına döner. Medresede iki sene daha kalır ve hocasından ilm-i siyaseti öğrenir. Bu sefer hocası talebesine icazet verir ve der ki: -Evladım şimdi oldu. Artık memleketine dön ve oradakilere öğrendiklerini anlat!.. İcazetli talebe, memleketine dönerken aynı köye uğrar. O cahil hoca yine kürsüye çıkmış ve yanlış şeyler anlatmaktadır. Köylüyü onun zararlı fikirlerinden kurtarmak isteyen genç, der ki: -Ey cemaat! Bu hoca efendiyi benden iyi tanıyan yoktur. Bu, öyle bir zattır ki, sakalından bir kıl koparan, hırkasından bir iplik çeken nelere kavuşmaz ki!.. O anda öyle bir izdiham yaşanır ki, perişan bir duruma düşen hocayı o beldede bir daha gören olmamış!.. Zaman ne de çabuk geçiyor... Çalışanlarımızın ve siz okuyucularımızın; yani hepimizin çok sevdiği arkadaşımız, ağabeyimiz Mehmet Oruç vefat edeli bir sene oldu. Bu vesileyle kendisine Allahü tealadan rahmet dilerken, sizlerden de ruhuna bir Fatiha okumanızı istirham ediyorum...