Merhametli olmayan merhamet göremez!

A -
A +

Dinimizde merhamet etmenin önemi büyüktür. Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü teâlânın esma-i hüsnasındaki "Rahman", "Rahim" gibi isimlerinin anlamı, merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Peygamber efendimizin şefkati, acıması çoktu. Din büyükleri buyuruyor ki: "Tasavvuf, herkese acımak demektir... Şefkatli kimse, başkalarına dert, felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına çalışır. Allahü teâlâ Eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye övüyor..." Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) (Alçak gönüllü olan, dilenmeden nefsini zelil gören, helalinden kazandığı malı, hayra sarf eden, yoksul ve çaresizlere merhamet duyanlara müjdeler olsun!) Bir A'rabî (bedevî), Cenab-ı Peygambere sordu: "Ya Muhammed! Bu dinin aslı nedir?" Resûlullah efendimiz buyurdular ki: (Et ta'zimi li emrillah veşşefekatü li halkillah.) Yani Allahü tealanın emirlerine ve yasaklarına riayet etmek, saygılı olmak. İkincisi de, mutlaka insanlara şefkatli ve merhametli olmak... "SENİN ŞEFKATİN YOK!" Bir kimse, Peygamber efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin'i öptüğünü görünce "Benim on tane çocuğum var. Hiçbirini öpmedim" der. Resûlullah efendimiz, (Merhametli olmayan merhamet göremez) buyurur. Hazret-i Ömer, bir zata görev verir. Adam, görev yerine gitmeden önce Hazret-i Ömer'in huzuruna gelir. Halife'nin çocuğunu öptüğünü görünce, "Ben çocuklarımı hiç öpmem" der. Hazret-i Ömer, "Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?" buyurarak görev emrini imzalamaz... Kâfir olsun mümin olsun, herkese; hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir! Hüseyin Hilmi bin Saîd (kuddîse sirrûh) hazretleri buyurdu ki: "Evliyalar Cenab-ı Hakkın sıfatlarıyla sıfatlandıkları için ister kâfir olsun ister mümin olsun hiçbir insan arasında fark gözetmeksizin herkese merhametlidir..." Peygamber efendimiz; (Merhametli, şefkatli olmayan, acımayan imanlı olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram; "Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz, şefkatliyiz" dediler. Onlara; (Sadece insanlara değil, bütün mahlukata merhametli olmak gerekir) buyurdu. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri, talebesinin birine para verip, "Bana fırından bir ekmek al" der. O da ekmeği alıp, hocasına getirir. Hocası, "Tamam sen işine bak" diyerek, yola çıkar... Talebe de, merak ederek peşinden gider... Hazret-i Mevlana bir mağaraya girer. Orada bir köpek ve yavruları vardır. Ancak, açlıktan ölmek üzeredirler. Mevlana hazretleri, ekmeği suya batırıp batırıp onlara yedirir. Tam çıkacakken talebesiyle karşılaşır. Kendisine meraklı gözlerle bakan talebeye, şu mealdeki hadis-i şerifi söyler: (Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, Allahü teâlânın mahlûklarına kim merhamet ederse, Allah da ona merhamet eder.) "Emrin olur!.." Bağdatlı bir zengin, Yemen'deki evliya bir zatın adını duyar, "O mübarek zatın elini öpüp, talebesi olayım" diye yola çıkar... Yemen'e girince ilk şehirdeki bir handa konaklar. O esnada bir fakir gelip, "Aç ve fakirim" der. Zengin, fakir adama, "Defol git buradan, parayı sizin için mi kazanıyoruz?" der. Zavallı fakir de, "Emrin olur" der, çıkıp gider... Zengin de, oradan bir başka şehre gelir, yine bir handa misafir olur. Bu defa yine bir fakir gelir, "Aç ve fakirim" der. Zengin, bu fakire de, "Git buradan, dilenci için mi para kazanıyoruz?" diyerek kovar. Fakir de, "Emrin olur" der, çıkıp gider... O zengin nihayet, mübarek zatın bulunduğu şehre gelir. O zat, talebelerine; "Bağdat'tan biri geliyor, sakın onu dergâha sokmayın, kapıda beklesin" der. Dergâhtan herkes gidince, o zengini çağırıp, niye geldiğini sorar. O da; "Efendim, ben talebeniz olmak, himmetinize kavuşmak istiyorum" der. O zat, der ki: "Hayret, ben sana iki defa geldim. İkisinde de, beni kovdun. Ben de, 'Emrin olur' dedim. Şimdi kovma sırası bende. Burası cimrilerin yeri değildir. Fakire merhameti olmayanın, dinine de merhameti olmaz..."