Sayılı günler çabuk geçer... İşte, Ramazan-ı şerifin son günlerindeyiz. Allahü teala cümlemizi bayrama da kavuşturur inşallah...
Fırsatları iyi değerlendirelim. Bu ayda iftar vermek çok sevabdır. Çevremizdeki fakir ve yetimleri, Öğrenci Yurtlarında kalan ve geleceğin teminatı olan gençlerimizi de unutmadık/unutmayalım inşallah...
Yolda karşılaştığımız oruçluya, bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz;
(Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben;
(Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir) buyurdu...
Yemek yedirmek çok sevabdır. Hele oruçluya yedirmek daha çok sevabdır. Oruç tutanın sevabı kadar sevab alır, oruçlunun sevabından eksilme olmaz.
Her zaman misafir gelmesini arzu etmelidir. Peygamber efendimiz;
(Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu.
Misafire yedirmekle, sadaka vermekle, insanın eli daralmaz. Cimrilik çok kötüdür. Misafir kabul edip cimrilikten kurtulmaya çalışmalıdır!
"ON KISMETLE GELİR!.."
Atalarımız, "Misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır" demişlerdir.
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Misafir rızkı ile gelir.)
(Misafir girmeyen eve, melek girmez.)
(Allah'a ve kıyamete inanan, misafirine ikram eylesin!)
(Sofra misafirin önünde bulunduğu müddetçe, melekler ev sahibi için istiğfar ederler.)
(Misafirle yenilen yemekten sorgu-sual olmaz.)
Yemek yedirmeyi nimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Amellerin en faziletlisi, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.)
(Cennette öyle güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yemek yediren ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir.)
(Arkadaşına, sevdiği yemeği ikram edenin günahları affolur.)
(Kişi, dostlarla yediği yemekten hesaba çekilmez.)
Dost ve arkadaşlara yemek yedirmek, sadaka vermekten efdaldir. Hazret-i Ali buyurdu ki:
"Dostlara yedirdiğim bir ekmek, fakirlere verdiğim beş ekmekten daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle azat etmekten daha makbuldür."
"O beni yemeğe çağırmıyor. Onu niye çağırayım" dememelidir! Yemeğe çağırırken de, yemeğe giderken de yalnız Allah rızasını düşünmelidir!
Müslümanın Müslüman üzerindeki beş haktan biri, davetine icabettir. Yani davetini kabul edip gitmektir...
Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir! Peygamber efendimiz bu hususta;
(Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır) buyurmaktadır.
Samimi olarak davet edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.)
(Davete icabet etmeyen, Allah'a ve Resulüne asi olmuş olur.) Yani, [Dinimizin bu husustaki emrine uymamış olur.]
İkram!..
Ülül'azm peygamberlerden olan İbrahim aleyhisselamın misâfirperverliği ve cömertliği dillerde dolaşırdı. Misâfir olmayınca yemek yemez, bir misâfir bulmak için çok uzaklara giderdi. Bu vasfından dolayı ona Ebû'd-Düyûf "Misafir Babası" adı verilmişti...
İbrahim aleyhisselam, bir gün yine birlikte yemek için evine bir misafir bulup getirdi. Ancak, Onun Mecusi olduğunu öğrenince;
-İmân edersen sana çok ikramda bulunurum, buyurdu. Mecusinin kalbi incindi ve çekip gitti...
Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim'e;
"Neden onu misafir etmek için dinini değiştirmeyi şart koştun? O beni tanımadığı halde, ben onun yetmiş yıldır rızkını veriyorum" buyurdu.
Hazret-i İbrahim, çok üzüldü. Hemen koşup Mecusiyi buldu;
-Demin dediklerimi unut, gel bana misafir ol, diye ricada bulundu. Mecusi hayret etti. Hazret-i İbrahim, hâdiseyi olduğu gibi anlattı. Mecusi;
-Demek ki Allah, bana karşılıksız nimet veriyor. O halde bana dinini öğret, dedi.
Hazret-i İbrahim ona gerekli dinî bilgileri öğretti. O da iman etti ve hâlis bir mümin oldu...