Ölüm en iyi nasihattir!..

A -
A +

Âkıl ve bâliğ olan îmânlı erkek ve kadınlara "Mükellef" denir. Mükellef olanların, ölümü çok hâtırlaması sünnettir. Çünkü ölümü çok hâtırlamak, emirlere sarılmaya ve günâhlardan sakınmaya sebep olur. Harâm işlemeye, kötülük yapmaya cesareti azaltır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!) Bütün işlerin sonunun ölüm, duracağı yerin mezar, kendisine gelenlerin Münker ve Nekir, gideceği yerin kıyâmet, ebedî kalacağı yerin, Cennet veya Cehennemden biri olduğunu bilen bir kimse için ölümü düşünmekten daha önemli, ölüm için azık toplama çâresinden daha yüksek bir tedbir olmaz. Bunu yapanlar ancak akıllı olanlardır. Nitekim Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Akıllı şu kimsedir ki, nefsine hâkim olur ve ölümden sonrası için güzel amel işler, hazırlık yapar.) Ölüme hazırlanan kimsenin kabri Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Ölümü unutup, bütün maksadı zevk ve sefâ olan, âhiret azığını hâtırına bile getirmeyenin mezarı, Cehennem çukurlarından bir çukur olur. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İnsanlara nasîhat için ölüm kâfidir.) İnsanların en akıllısı... Hazret-i Âişe vâlidemiz, "Yâ Resûlallah, kim şehitler derecesinde olabilir?" diye sorunca, (Ölümü çok hâtırlayan kimse, şehitler derecesinde olur) buyurdu. Ensârdan biri, "İnsanların en akıllısı ve en kerîmi kimdir?" diye suâl ettiğinde (Ölümü çok hâtırlayan ve âhiret için azık toplamakta acele edenlerdir.) Tasavvuf büyüklerinden bazıları, her gün bir kerre ölümü hâtırlamayı âdet edinmişti. İbrâhim Teymî hazretleri buyurdu ki: "Dünya zevklerini kalbimden çıkaran iki şeydir: Ölümü hâtırlamak ve Allahü teâlânın beni her an gördüğünü düşünmek..." Ölmek, yok olmak değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, rûhun, bedenden ayrılması, insanın bir halden, başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmektir. Ömer bin Abdülaziz hazretleri "Sizler, ancak ebediyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lâkin bir evden, bir eve göç edersiniz!" buyurdu. Ölüm, mü'mine hediyedir, ni'mettir. Günâhı olanlara musîbettir. Sâlih olan mü'min, ölüm ile dünyanın, eziyet ve yorgunluğundan kurtulur. Mü'minin rûhunun bedenden ayrılması, esirin hapisten kurtulması gibidir. Mü'min öldükten sonra, bu dünyaya geri gelmek istemez. Yalnız şehitler, dünyaya geri gelip bir daha şehit olmak ister. Ölüm, her Müslüman için hediyedir. Mü'minlere yapılacak ikrâmlardan birincisi, ölümdeki sevinçtir. Mü'mini rahatlandıran, ancak Allahü teâlâya kavuşmaktır. Allahü teâlâya kavuşturduğu için ölüm sevilir. Cenneti isteyen ve ona hazırlanan insan ölümü sever. Çünkü ölüm olmayınca Cennete girilmez. Kur'ân-ı kerîmde buyuruldu ki: (Habîbim de ki: Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, bu kaçmanızın size hiçbir faydası olmayacaktır.) (Eğer sâdık kimseler iseniz, ölümü isteyiniz. Ama yaptıkları kötülükler dolayısıyla, onlar hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir.) Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Bir kimse, Allaha kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Eğer, Allaha kavuşmayı iyi görmezse, Allah da ona kavuşmayı iyi görmez.) Bunun üzerine Eshâb-ı kirâmdan biri suâl etti: - Yâ Resûlallah, hiçbirimiz ölümü sevmeyiz. Durumumuz ne olacak? Resûlullah efendimiz buyurdu ki: - Bu dediğiniz, anlatılmak istenen sevmemek değildir. Şöyle ki: Mü'min ölüm döşeğinde iken, Allah'tan müjdeci gelir. Dünyada yapmış olduğu iyiliklerin karşılığını da getirir. Bu hâli gören mü'min için, Allaha kavuşmaktan daha sevimli bir şey yoktur. Bu durumda, Allahü teâlâ ise, ona kavuşmayı sever. Kezâ, Müslüman olmayana ve günâhkâra da ölüm meleği, korkutucu vasfında geldiği zaman, onun için Allaha kavuşmak kadar ağır gelen bir şey olmaz. Allahü teâlâ da ona kavuşmayı sevmez. İnsanlar uykudadır!.. Bir kimsenin îmânı son nefeste belli olur. Bir insan bu devlete kavuşunca, Allahü teâlânın ihsânları başlar. Bu anda elbette sevinir. Saâdet sâhibi şu kimsedir ki, Azrâil aleyhisselâm gelip, (Korkma, Erhamürrâhimîne gidiyorsun. Asıl vatanına kavuşuyorsun. Büyük devlete erişiyorsun!) der. Böyle kimseye, bundan daha şerefli bir gün yoktur... Bu dünya bir konaktır. O cihâna bakınca zindandır. Bu geçici varlık, bir görünüştür. Gölge gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.) Dünya hayatı, rüyâ gibidir. Ölüm uyandırıp, rüyâ bitecek, hakîkî hayat başlayacaktır. Müslümanın ölümü hayattır. Hem de sonsuz hayat!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.