Ölüm, mümine nimet, günahkâra musîbettir!

A -
A +

Ölmek, yok olmak değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, rûhun, bedenden ayrılması, insanın bir halden, başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmektir. 

Ölüm, mü'mine hediyedir, ni'mettir. Günâhı olanlara musîbettir. Sâlih olan mü'min, ölüm ile dünyanın, eziyet ve yorgunluğundan kurtulur. 
Mü'minin rûhunun bedenden ayrılması, esirin hapisten kurtulması gibidir. Mü'min öldükten sonra, bu dünyaya geri gelmek istemez. Yalnız şehitler, dünyaya geri gelip bir daha şehit olmak ister. Ölüm, her Müslüman için hediyedir. Mü'minlere yapılacak ikrâmlardan birincisi, ölümdeki sevinçtir. Mü'mini rahatlatan, ancak Allahü teâlâya kavuşmaktır. Allahü teâlâya kavuşturduğu için ölüm sevilir. Cenneti isteyen ve ona hazırlanan insan ölümü sever. Çünkü ölüm olmayınca Cennete girilmez.
Kur'ân-ı kerîmde buyuruldu ki:
(Habîbim de ki: Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, bu kaçmanızın size hiçbir faydası olmayacaktır.)

"HÂLİMİZ NİCE OLUR?.."
Büyük velî Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ölümüne yakın hüngür hüngür ağlamaya başlar. Talebeleri etrafına toplanır ve; "Efendim hayırdır inşallah, neden ağlıyorsunuz?" diye sorarlar. O da "Sonumdan korkuyorum" buyurur. "Efendim biz sizden feyiz alıyoruz, eğer siz böyle korkarsanız bizim halimiz ne olur?" derler. Onlara buyurur ki: "İnsanın ameli ince bir iplikle tavana asılmış gibidir. Her zaman böyle sağa sola gider gelir... Amelim yok demiyorum, ama ne tarafa gideceği, ne tarafta duracağı belli olmaz. Allah korusun ya öbür tarafta, solda durursa benim hâlim nice olur? Onu düşünüyorum ve ağlıyorum. Onun için bana dua edin, okuyun!" 
Talebeleri başında okurken, o mübarek Kelime-i şehadet getirerek vefat eder...
Her Müslümanın, ölüme hazırlanması lâzımdır. Bunun için de, önce doğru iman sahibi olmalı, tövbe etmeli, kul hakkı altında kalmamaya dikkat etmelidir. Kimseye kötülük yapmamalı, herkesi tatlı dil ve güler yüz ile karşılamalı, kalb kırmamalı, kimse ile münakaşa etmemelidir. Allahü teâlânın haklarını da ödemek lâzımdır. Bu hakların en mühimi, İslâmın beş şartını yerine getirmektir...
İnsan, bu dünyada kalmak için yaratılmadı. Dünyada iş yapmak, çalışmak için yaratıldık. Çalışmalıyız! Çalışıp da kazanıp da ölen bir kimse için korkacak bir şey yoktur. Hattâ böyle ölmek, bir devlet ele geçirmektir. Ölmek, felâket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek felâkettir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın hidâyet ettiğine vâiz olarak, ölüm kâfidir.)
Lokman Hakîm oğluna şu nasihati etti: "Ey oğul! İki şeyi unut, iki şeyi ise unutma! Yaptığın iyilikleri ve sana yapılan kötülükleri unut! Allahü tealayı ve ölümü unutma!.."

Üç haberci!..
Her zaman bizlere "Ölüm var, unutmayın" diye hatırlatan rahmetli Enver Ağabeyimizin, son sohbetlerinden birinde anlattığı menkıbeyi paylaşmak istiyorum sizinle:
"Yakup aleyhisselâm, Azrail aleyhisselâmla arkadaş olmuşlardı. Hazreti Azrail istediği zaman Yakup peygamberin yanına gelirmiş. Her defasında da Yakup aleyhisselâm; 
-Misafir misin, görevli misin? diye sorarmış. O da her seferinde 'Misafirim' dermiş... Bir gün ona;
-Görevli geleceğin vakit önceden haber ver de tedbirli olalım demiş. O da;
-Peki, görevli gelmeden evvel ben sana üç tane haberci göndereceğim. Haberciler gelecek ondan sonra ben geleceğim, demiş... 
Bir gün Azrail aleyhisselâm tekrar gelmiş. Yakup aleyhisselâm yine; 
-Misafir misin, görevli misin? diye sormuş. Azrail aleyhisselâm;
-Bu defa görevliyim, demiş. Yakup aleyhisselam;
-Hani bana haberci gönderecektin? deyince, Azrail aleyhisselâm da şu cevabı vermiş: 
- Sana üç haberci gelmedi mi? Saçların siyahken ağarmadı mı? Vücudun kuvvetli iken zayıflamadı mı? Dimdik dururken şimdi belin bükülmedi mi?
Evet, 'haberci' istiyorsak çoktur. Her gün çeşitli sebeplerle ölenlere veya kabristanlara bakmak kâfidir. Muhakkak olacak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm muhakkaktır. Azrail aleyhisselam geldiği zaman, hazırım diyebilmelidir..."