Sabırlı olmayan muvaffak olamaz!..

A -
A +

Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, "Sabır acı ise de meyvesi tatlıdır" demişlerdir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir... Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez. Çünkü, "İman nedir?" diye sorulduğunda Peygamber aleyhisselam, (Sabırdır) buyurdu. Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur'an-ı kerimde yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildiriliyor. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.) [Nahl 96] Bela, musibet, günahlara kefarettir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Size gelen her musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah birçoğunu da affeder, musibete uğratmaz.) [Şura 30] Demek ki işlediğimiz günahların bir kısmına ceza olarak musibet geliyor. Böylece ahirete kalmadan dünyada günahımızın cezasını ahirete göre çok hafif olarak çekiyoruz. MURÂDA ERMEK İÇİN!.. Din büyükleri buyuruyor ki: "Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir. Sabredemeyen felakete düçar olur. Bir hastalık, bir bela gelince bağırıp çağırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çaresi Allahü teâlânın takdirine razı olmaktır. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz. Bir kimse başına gelen felaketlere sabretmezse devamlı huzursuz olur, doğru dürüst ibadet edemez. Kim Allah'tan korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden murâdına erer. Her hayra sabırla ulaşılır." Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sabretmekten başka çare yoktur. Üç sabır çok sevgilidir: "Taate sabır, günah işlememeye sabır, bela ve mihnete (sıkıntıya) sabır." Çocuğunun ölmesi, malının elden çıkması ve göz, kulak gibi uzuvlarının görmemesi ve işitmemesi gibi insanın isteği ile ilgisi olmayan musibetlere sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Biri, "Ey Allah'ın Resulü, malım gitti, param bitti, vücudum hasta oldu" dedi. Cenâb-ı Peygamber ona buyurdu ki: (Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır yoktur. Çünkü Allahü teâlânın sevdiği kul, belaya maruz kalır.) --- Her iyi amelin başında, ortasında ve sonunda sabra ihtiyaç vardır. Başında olan, niyeti ihlasla yapmak, riyayı kalbinden çıkarmaktır. Bunlar ise zordur. Taat esnasında sabretmek ise, şart ve edeplerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Mesela namazda ise, hiçbir tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir. İbadetten sonraki sabır da, yaptığını izhar etmekten, söylemekten kaçınmak ve bununla ucubdan sabreylemektir... Günahlara gelince, sabretmeksizin el çekmek imkânsızdır. Şehvet ne kadar kuvvetli ve günah işlemek ne kadar kolay olursa, o günahı işlememeye sabretmek o kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen günahlara sabretmek daha zordur. Çünkü dilin hareketi kolaydır. Hele çok konuşursa, âdet haline gelir. Dil ucuna gelip, kendini başkalarına beğendirecek bir kelimeye sabretmek zor olur. Ne mutlu sabredenlere... Sabır ve merhamet Bir gün cenâb-ı Peygamber "aleyhissalâtü vesselâm" bir müşriki karşısına almış ona İslâmiyeti anlatıyordu... Her sözünde o müşrik, cenâb-ı Peygamberle alay ediyordu, inkâr ediyordu... Bu bir müddet devam etti. Hazret-i Ömer "radıyallahü anh" dayanamadı kılıcını alıp geldi ve; -Yâ Resûlallah! Yeter bu kadar, destur! dedi. Resûlullah efendimiz; -Hayır yâ Ömer, git yerine otur! buyurdular. Hazret-i Ömer gitti yerine oturdu. Resûl aleyhisselam yine, nasihat etmeye devam etti. Müşrik yine inkâr etti, alay etti... ama kalkıp gitmedi. Bu ne kadar sürdü belli değil... En sonunda o müşrik; -Pes yâ Muhammed (aleyhisselam), bir kimse bu kadar da sabırlı olamaz! Muhakkak ki senin dînin haktır. Yoksa bu kadar tahammül etmezdin, deyip hâlisane bir niyetle Kelime-i şehâdeti getirip tam bir Müslüman oldu... Cenâb-ı Peygamber, Hazret-i Ömer'i çağırdı ve şöyle buyurdu: -Yâ Ömer! Eğer sana peki deseydim, bu kimse ebedî cehennemlik olacaktı, oysa şimdi kardeşiniz oldu. Ben bu dîni iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet!