Bugün, Akşemseddin hazretlerinin vefat yıl dönümüdür. Bu mübarek zat, 15 Ocak 1460 senesinde Bolu'nun Göynük ilçesinde vefat etti. Bu vesileyle; bir menkıbesini paylaşmak istedik sizlerle...
***
Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'u fethettiği zaman, hocası Akşemseddin hazretlerine, cuma namazını Ayasofya'da kılmak istediğini ve kendisinin imam olmasını söyler. Ayasofya'yı cami yapmak için seferber olunur. Cuma gününe cami yetiştirilir, cemaat namaza başladığı sırada Padişahın abdesti bozulur. Fakat, sağında ve solunda da en büyük hocalar, şeyh efendiler saf tutmuşlardır. Kamet getirilir, imam Allahü ekber der. Fatih Sultan Mehmed Han, ne yapacağını şaşırır. Abdestsiz namaz kılınmaz. Abdest almaya çıksa izdiham olacak... Namaz kılar gibi eğilip kalksa, Cumadan mahrum kalacak. "Ya Rabbi, ben ne yapayım şimdi" derken, yanındaki bir şeyh efendi firasetiyle vaziyeti anlar. Cübbesini açar, "Buradan abdest al" der. Sultan bakar ki, çeşme var, su var. Acele olarak abdestini alır ve rükûa varmadan önce imama yetişir. Namaz biter, selam verilir, dualar yapılır...
Ertesi gün Fatih Sultan Mehmed Han, hocası Akşemseddin hazretlerini ziyarete gider. Ayrılırken, "Hocam dua buyurun" der. O da, "Allah iman selameti versin Sultanım" der.
Daha uzun bir dua bekleyen Padişah, şaşırıp kalır. Hocası sorar:
-Ne oldu, beğenmedin mi?
-Bu kadar mı efendim?
-Yetmez mi? En kıymetli dua budur. Dün sana cübbesini açıp abdest aldıran şeyh, bir saat önce öldü; ama imansız gitti; çünkü bu kerametinden dolayı ona kibir geldi...
***
Akşemseddin hazretleri bir gün küçük oğlu Hamdi Çelebi'yi dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur'an-ı kerim okur. Mübârek, bir ara hanımına döner. "Biliyor musun?" der: "Aslında dünyanın mihneti, zahmeti çekilmez ama şuncağızın yetim kalmasına dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!" Hanımı omuz silker: "A efendi" der: "Sen de son günlerde, 'bu dünyadan göçeceğim, göçeceğim' deyip durursun, bir türlü göçemedin gitti yani..."
Mübarek "Peki hanım, bekle öyleyse!" deyip kalkar. Mescide gider. Talebelerine "okuyun" buyurur. Bir ara gözleri kapanır, yüzü aydınlanır. Kolları yana düşer ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarına. Talebeleri eve koşarlar "Başınız sağolsun" derler: "Efendi göçtü!.."