Allahü teâlânın bir kuluna verdiği en büyük nimet imandır yani Müslüman olmaktır. İman, dünyada huzur ve saadet, ahirette Cennet ve Cemalullah demektir. Kimde bu nimet varsa, o seçilmiş kul demektir; çünkü imanı bizzat Allahü teâlâ verir. Bir nimet ne kadar büyükse, ne kadar kıymetliyse, onun düşmanları da o kadar çok ve tehlikeli olur.
Din büyükleri buyurdu ki: İnsanın üç büyük düşmanı vardır:
Birincisi şeytandır. Aldatması zayıftır; ama şeytan, şeytanlığından vazgeçmez. Kendisi gibi, insanların da Cehenneme gitmesini ister. Kalbe giremez; ama kalbe vesvese verir. Bazı tuzakları vardır. Bilhassa servet ve şöhret, en başta gelen tuzaklarıdır. İnsanların da en çok peşinde koştukları şey, servet ve şöhrettir. Onun için çok dikkat etmeli. Servet ve şöhret sahibi olacağım diye, şeytanın tuzağına düşmemeli.
NEFS ÇOK İNATÇIDIR!..
İkincisi kendi nefsidir. Nefs Allah'ın düşmanıdır. Allahü teâlâ kendisine bir düşman yaratmış, onu da insanların içine koymuştur. Nefsin gayesi insanı kâfir yapmaktır. Şeytan inatçı değildir; ama nefs çok inatçıdır. Son hedefi insanı kâfir yapmaktır. Bunun için de, hedefine ulaşana kadar uğraşır. Çok dikkat etmek gerekir.
Üçüncüsü kötü arkadaştır. Bu çok tehlikelidir. Dünyada rezil eder, ahirette ise Cehenneme götürür. İnsanın imanını öyle çalar ki, o şahsın ruhu bile duymaz. Kitap, gazete, dergi, TV, internet gibi yayınların bozuk olanları da kötü arkadaştır.
Şeytandan çok, kötü insandan korkmalı. Kur'an-ı kerimde, şeytanın aldatmasının çok zayıf olduğu bildiriliyor; hatta salih kullara hiç etki edemeyeceği de açıklanıyor. İsra suresinde mealen buyuruluyor ki:
(Benim kullarıma senin hâkimiyetin yoktur, onlara musallat olamazsın.)
İyiler de, kötüler de Allahü teâlânın kulu olduğu halde, salihler için (Benim kulum) buyuruyor. Demek ki, Rabbimizin (Benim kulum) dediği salih kimselere, şeytan musallat olamıyor. Paraya, kötü arzularına kul olanlara, musallat oluyor. Casiye suresinde, (Hevasını ilah edinenler) tabiri geçiyor. Yani, kötü arzularının kulu olanlar buyuruluyor. Kişi neye tapıyorsa onun kuludur. İnsanlar, cehennemde İblis'in (şeytan) yakasına yapışarak şöyle diyecekler:
-Senin yüzünden geldik buraya ey melun!
Şeytan;
-Durun hele! Siz dünyada beni gördünüz mü? Sesimi duydunuz mu? diye soracak. Onlar da "Görmedik ve duymadık" diyecekler.
-Peki, siz dünyada hiç dinden bahseden, nasihat eden kimseler duymadınız mı, görmediniz mi? Siz hiç din kitabı okumadınız mı? diye soracak. "Gördük, okuduk ve duyduk" diyecekler. Şeytan diyecek ki:
-Yani siz şimdi gördüğünüze ve duyduğunuza değil de, görmediğinize ve duymadığınıza tâbi olup buraya geldiniz ha! Siz gidin, kendinizi ayıplayın, sizi bu hâle düşüren arkadaşınızı bulun. Benimki sadece vesveseden ibaretti. Siz gerçeklere değil de, vesveseye itibar ettiniz...
Buzağının ipi!..
Bir gün, köyün birinde şeytan bir ağacın altına oturmuş, keyiflice etrafı seyrediyor. Bir bakmış orada, kazığa bağlanmış bir buzağı. Yanında da anası. O ana ineği de sağan genç bir kadın...
Şeytan onları izlemiş, izlemiş ve sonra yerinden kalkarak o buzağının ipini birazcık gevşetmiş. Buzağı başlamış oynaşmaya... Bakmış ki anasının sütü sağılıyor! Karnı da aç tabii... Neyse, uğraşa uğraşa ipini çözmüş, gitmiş anasının yanına sütünü emmek için. O arada kadıncağızın süt sağdığı kovaların hepsini devirmiş. Genç kadın da, "Yahu bu kadar uğraştım, ettim, şu hâle bak" diye canı sıkılmış. Almış eline sopayı, bir tane vurmuş buzağıya. Buzağı yuvarlanmış aşağıya. Buzağı düşünce, inek, "Sen benim yavruma nasıl saldırırsın?" diye bir boynuz darbesiyle yıkmış kadını yere ve tepelenmiş üstünde. Zavallı kadıncağız oracıkta ölmüş... Kadının kayınpederi oradan geçiyormuş, bakmış ki inek, gelinini öldürmüş. Hemen çıkarmış tüfeğini, öfkeden kudurmuş ineğe ateş etmiş. Kadının kocası tüfek sesini duyunca uzaktan gelmiş, bir bakmış, babasının elinde tüfek, çok sevdiği hanımıyla ineği yerde cansız yatıyor. O da çekmiş silahını vurmuş babasını... Biraz sonra vaziyet anlaşılınca, adam kahrından dayamış şakağına namluyu ve çekmiş tetiği...
Şeytan ağacın altında oturduğu yerden bütün bu olanları seyretmiş ve demiş ki:
"Şimdi insanlar bütün bu felaketi bana mal ederler. Ben ne yaptım ki; sadece buzağının ipini gevşettim o kadar!.."