Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Anayasa Mahkemesi'nce kapatılan Refah Partisi hakkındaki davayı görüştü. Gerekçeli kararını da dün açıkladı. Buna göre Anayasa Mahkemesi gerek ulusal kanunları, gerekse uluslararası sözleşmeleri ihlâl etmeden böyle bir karar verdi. AİHM de 4/3 onayladı. AİHM sadece ve sadece buna bakıyor zaten. Çelişki arıyor. Bir de uluslararası normlara nazar ediyor. Nedir bunlar? Teröre bulaşmış mı, silahlı eylem yapmış mı? Kamu hukukunu zedelemiş, şiddete tevessül etmiş mi? Falan gibi konular. Bu davada böyle bir durum söz konusu mu? Hayır. O halde.. O haldesini biraz açalım dilerseniz. RP bir zamanlar ülkenin birinci partisiydi. 6 milyon seçmen oy vermişti.. Hükümeti kurmuş, ülke yönetiminde sorumluluk almış, uluslararası anlaşmalara imza atmıştı. Dava siyasi bir dava. Avrupa'da bir zamanlar faşist ve komünist partilerle Naziler bölgeyi iç savaşlara, sonra milletlerarası harplere sokmuştu. Dünya savaşları başlamıştı. Avrupa harap olmuş, milyonlarca insan can vermişti. Elbette böyle partiler kapatılır. Bunun ilk örneğini de ırkçı partiyi kapatan Almanya vermişti. Ama ırkçılık hâlâ Almanya'da mevcut. Bundan da en fazla Almanya'da yaşayan soydaşlarımız, dindaşlarımız mutazarrır. Hem nalına hem mıhına Avrupa'da 5 milyonu aşkın Müslüman yaşıyor, yarısından fazlası da Türk. Hem de yerleşik düzene sahip Türkler. İşgüç sahibi insanlar. Avrupa'nın kalkınmasına katkıda bulunan Türkler bugün de işyerleriyle refahı paylaşmaya çalışıyorlar. Kültür merkezleri açılıyor, ibadethaneleri hizmete giriyor. Okullarının sayısı artıyor. Uyum katlanarak büyüyor mutlulukla beraber. Pastadan nasibini alıyor bu insanlar. İşte burada birileri bundan rahatsız. "Dur demek" ihtiyacı hissediyor. Önce bir fundamentalizm tehlikesinden söz edildi. Birkaç radikal kötü örnek sürekli ısıtılıp ısıtılıp getirildi, sofraya. Hiç de taban bulmayan bu ve benzeri örnekleri hep genele teşmil edildi. Batı kamuoyu yanıltıldı. Bizimkiler de buralardan iktibas edip aktardılar. Denetim ve gereği yerine "öcü"ler icadedildi. Bir de ad konuldu istenilene "ılımlı İslâm." AİHM kararı bu şartlanmışlığın bir tezahürüdür. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç'ın dediği gibi "siyasi dava, hukukun içine monte edilmeye alışıldı." Laiklik ülkelere göre uygulanmaz. Fransa'da ne ise, Hollanda'da da o, Macaristan ve Polonya'da da o. Türkiye için özel bir laiklik icad edilemez ve istenemez. Avrupa'nın Hıristiyan Demokrat Partileri ne oluyor o zaman? Bu ikilem nasıl izah edilecek. Türkiye'de böyle bir sorun da yok üstelik. RP hep batı tipi bir laiklik uygulaması istiyordu. Mahkûm oldu. Ancak Batılı gerçek hukukçular, akademisyenler, parlamenterler bunun farkında. Nitekim kararın bir fazla oyla çıkması da bunu gösteriyor. Bizim de bir zamanlar Rum, Ermeni, Yahudi komşularımız vardı. Aynı sokakta otururdu. Siyasi mücadeleler yeni sorunlar ortaya koydu. Bugün aynı sokakta bir Almanla, bir Fransızla, bir İngilizle bir Türk aynı mahalleyi paylaşıyor. Elbette koşullar değişti. Fakat bu koşullar hep bir ülkeyi ve insanını hedef almamalı. RP davası Türkiye'deki yönetimi memnun eden bir gelişme. Ancak AİHM'ye giden bölücü terör örgütü PKK mensupları, radikal sol eylemci militanların birlikte olduğu DHKP-C üyeleri, Kıbrıslı Rumlardan dava kazanmayan yok. Ankara hep tazminata mahkûm ediliyor. Çünkü bunlar da bir siyasi dava. Arkasında da maalesef "vahşi Batı" var. Kıbrısta toplu mezar Kıbrısta Türkler'in gömüldüğü toplu mezarları hiç biri görmez nedense? PKK'nın 30 bin insanımızı şehit ettiğini de. DHKP-C çarşılara bomba koyuyordu. Batı aklınca bir taşla iki kuş vuruyor kendine göre. AİHM davayı iki yönden inceledi. 8. ve 11. maddeler. Siyasi partileri de dernekler, yani sivil toplum kurluşları olarak görüyor. Örgütlenme hakkı var mı? Haklar ve hürriyetler korunuyor mu? Düşünce özgürlüğünün yansıması tezahürü, yayılma hakkı sağlanıyor mu? Böyle bir imkân elbette terör örgütü PKK veya benzerlerine verilmez. Çünkü demokratik toplumla örtüşmeli her hak. Onlar bu hakkı almaya çalışıyor insanlardan. Fakat Batı bunlardan yana. Sıkıştıran toplumsal ihtiyaç da yok ortalıkta. AİHM kararlarında kamu emniyeti de önemli. Ulusal menfaat de gözönüne alınıyor. Sıralamada meşruluk sebepleri de var. Bütün bunlar uluslararası anlaşmalar da göz önüne alınarak hatırlatılıyor. Ama RP davasında böyle, Türkiye aleyhindeki öteki davalarda değil. 7 üyeli AİHM'den dava böyle çıkınca, Avukat Şevket Kazan temyiz edeceklerini belirtti. 23 yıl AİHM'de yargıçlık yapan Feyyaz Gölcüklü bunu şöyle açıklıyor: "İstisnai bir durum. 21 üyeli büyük mahkeme bakacak itiraza. Ancak daha önce bir alt komite bunu uygun görürse, itiraz resmiyet kazanacak." Sözleşmelerin ihlâl edilip edilmediğine bakan AİHM kararından; önce RP, sonra Ankara önemli dersler çıkarmak durumunda. Neden böyle acaba? Teklemeler hep aynı yerde. Tıkanıklığı açmak için ne bekleniyor? E-mail: ayhan.katircikara@ihlas.net.tr