Adıyaman'dan Hacı Yusuf Çelebi davet edip duruyor. İnşallah ilk fırsatta niyetliyim. Ancak Kahramanmaraş'tan Ökkeş Dağlı ve Mahmut Onat ile Şanlıurfa'dan Sait Badıllıoğlu vebal atıyor, sorumluluk yüklüyor davetlerine icabet etmezsem. Diyorlar ki mektuplarında, e-maillerindeki notlarında "Siz ki gezen, tozan bir yazarsınız. Sürekli Anadolu olsun, yurtdışı olsun gittiğinizdeki ilk yer okuyucularınızdır. O bölgenin insanıdır. Dertleriyle dertlenirsiniz. Epeyidir ihmâl ediyorsunuz. Ankara'da sırça köşkten bir başka görünüyor Anadolu. Lütfen gelin hali pür melâlimizi görün yazıp yazmamaya siz karar verin." Hele bir de örneklerini görüp üzülmemek elbette kabil değil. Benim görevim de bunları yansıtmak. Taşradaki fukaranın, işsizin, hastanın, bürokrasiyle işi olanın sağlığı da, ruh hali de inanın Başkent't#kiyle, İstanbul ve İzmir'de öyle aynı. Zaten köyler kente taşınmış, tarım kesimi sürekli azalıyor. Gecekondular büyükşehirleri çepeçevre sarmış, varoşlar bölgesiyle, insanıyla, sorunuyla başlıbaşına incelenmeye değer yerler. Sosyologlar için de öyle, psikologlar için de, siyasi, haberci veya pazarcılar için de cazip merkezler. Yağ satarım, bal satarım Şanlıurfa'dan bir kapkaççı örneği veriyor okuyucum. Her geçen gün de artıyormuş. Gelin de İstanbul'daki örnekleri yorumlayın. Gencecik çocuklar ölçüyü kaçırmış, kadınların çantalarını sürükleyerek almaya çalışırken, o insanın hayati tehlike geçirdiğini umursamıyor bile! Önemli olan da bu. Mektuplar üzerine TOBB'un arkasındaki Olgunlar sokak'a gittim. Stand kitapçılara bir ek yapılmış "seyyar"lar Kocatepe'ye kadar uzanmış. Karanfil sokakta ise epeyi yer işgal ediliyor. Özellikle de okul kitaplarını satıyor talebeler. Aldığı parayla yine ikinci elden, komşusu öteki seyyar kitapçı öğrenciden, bu sene okuyacağı kitapları alacak. O da parası yeterse! Hâl böyle olunca, simitçisi de artıyor, kokoreççisi de. Sordum çoğu da memur! Ya senelik izne çıkmış ya da raporlu. Hele Kolej'den geceyarısı içte geçerken, Ahmetler kavşağındaki seyyar köfteci SSK'da memur olduğunu söylemez mi? Hiç uyumadan işe gidiyormuş gündüzleri. Karısı etleri evde hazırlıyor, kendisi de gece 12'den sonra satıyormuş. Uyuma saati ise akşam 19-24 arası 5 saat! İtfaiye ise bir alem. Buradaki esnafın yüzü biraz gülüyor. Ulus'tan bir önceki durak İtfaiye'de hep ikinci el mal satılır. Ama gıcır gıcır. Ambalajı açılmamış olan bile var. Beyaz eşyadan, mobilyaya çanak çömlekten, giyim eşyasına kadar ne ararsanız bulunur. 15 gündür işler açılmış. Kendileri de şaşırmış bu hale. Yeni aldığı malı satmaya çalışanlar daha fazla imiş. Unutmadan hatırlatayım, İtfaiye'ye takılmadan; "kırkambar" diye eski malı çok ucuza alıp, ucuza satan yerlerin de sayısı Ankara'da artmaya başladı. Galeriya'da kuyumcular var. Karum'da da. Dedikleri; bu sezon en çok alış verişin yapıldığı aylar. Çünkü üretici malı satıp, oğlunu-kızını evlendirir, gelip altın alır, takı takar gençlere. Bilezik satışı tamamen durmuş, sadece çeyrek altınlarda az da olsa devam ediyormuş. Ziynetlerini satmaya çalışanlar ise iyice fazlalaşmış. İnanır mısınız baklava satışları bile düşmüş. Gelişmenin vahameti! Beymen, Vakko, Pierre Cardin, Cacharel gibi ünlü firma mallarını pazarlayan bazı mağazaların satış müdürüyle görüştüm. Onların dedikleri de ilginç "Bizim müşterilerimiz, belli bir gelir düzeyinin çok üstünde olan kimseler. Çoğu krizde etkilenmedik. Bu defa öyle değil." Ünlü çarşı ve pasajlarda devren satılık, iş değişikliği nedeniyle çok ucuza devir yahut takas ilanları arttıkça artıyor. Bir firma çalışanlarına henüz (güle güle) dememiş ama, onların rızasıyla sadece maaşlarını veriyor ve vergi-SSK primlerini ödemiyormuş. Meseleyi öyle çözmüşler şimdilik! İntihar ve intihar girişimi sayısında artış var. Bunalım geçirenlerin sayısı sürekli kabarıyor. Hastanelere bu amaçlı başvurular çoğaldı. Gasp ve hırsızlık adi bir vak'a ama yaktığı canlar artık sabit gelirlilere geldi dayandı. Onların da kapısı çalınıyor. Tek tüpünü bile çalıp götürüyorlar. İcra avukatlarının davaları çoğalınca başını kaşıyacak vakitleri yok... Büyükşehirde ne var, taşrada aynen onlar yaşanıyor. Oralara fabrika, mektep, hastane, teknoloji götürüleceğine sorunla örtüştürüldü. Bir gün mutlaka bunlar düzelecek. Sorun sahibi gelişmenin vahametini biliyor, yöneticiler bilmese de. Nedir ki sayılı gün, Allah sağlık versin elbette vatandaşın önüne sandık konulacak. Hep vatandaş değil ya, biraz da sandıktan çıkmak isteyen düşünsün. İktidara talip olan hazırlasın kendisini. Tıpkısını kimse yaşamak istemiyor. Davetlere gelince elbette icabet edeceğim.