Hikmet Uluğbay'ın intihar girişimi olayını kaç kişi hatırlıyor? Basit bir zabıta vak'ası gibi kaldı. Oysa adı "ekonomik kriz" olan, boyutu siyasetin tırmanan ve çözülmelerin başlangıcı sayılabilecek bir gelişmeydi hükümette. Es geçildi. Koltuğundan olmakla kaldı. ANAP kanadında ne oldu peki? Bir diplomat, bir devlet adamı olgunluğunda işlerin hiç de iyi gitmediğini birkaç aylık bakanlığında gördü ve "elveda" dedi maroken koltuklara, makam araçlarına, bellerine kadar bükülen günübirlikçilere. Mehmet Ali İrtemçelik'in hâlâ saygıyla anılmasının nedeni ileriyi görebilmesi ve tavır koyabilmesi. Yoksa istifa keyif için yapılmaz. Emlâkbank'taki muhtemel gelişmeleri daha bakan iken anlatıyordu Sadi Somuncuoğlu. Haber ve yorum namuslarına güvendiği gazetecilerle birkaç defa bu minval üzere sohbet etmiş, bilgi vermişti Devlet Bakanı Sadi Bey. Kaçınılmaz sonu 20 ay önce görmüştü. Emlâkbank'a öyle bir tasarruf gerekti ki, hukuktan kimse kaçamasın. Böyle bir yaklaşım ister istemez fincancı katırlarını ürküttü. Ranttan beslenenler galip geldi. Sadi Somuncuoğlu bir ömrünü verdiği partisinden ayrılmadı ama buruk kaldı. Sabır içinde bekleyişe geçti. Bakanlık onun için ülkesine ve insanına hizmet yeriydi. Daha önce de bakanlık yapmıştı. Bir bir gidiyor "Alternatifimiz yok" diyen siyasi irade bu ayrılışlara hiç de önem vermedi. Keşke gerektiği gibi okusaydı. Matematik üstünlük ezici de olsa, iyi yönetimin önünde değildi hiç bir zaman. Cumhur Ersümer'in aylarca manşetten inmeyen haberleri, parlamentodaki gerilimli kavgalar, iddialar, tartışmalar sonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokrasisini mahkemelere taşıdı. Bakan gitti, kavga bitmedi. Yüksel Yalova Vakıflar'da klasik CHP bürokratı gibi tasarrufa gitti. Madem güçlüydü, her istediğini yapabilirdi. Özelleştirme'deki gecikmeler Yalova'yla dikkat çekmiyordu. İşlerin öyle gösterildiği gibi hiç de iyi olmadığını fark ediyordu. Üstüne üstlük IMF'nin istediği Tütün Yasası kendi seçim bölgesinde hoş karşılanmamıştı. TZOB Başkanı Faruk Yücel'in ziyareti sırasında istifaya zemin teşkil edecek açıklamasının arkasından istirahata çekildi. Sadettin Tantan'ın istifasına kim üzülmedi acaba? Kamuoyu araştırmaları, bu sessiz, az konuşan, çok iş yapan İçişleri Bakanı Tantan'ın ayrılmasına tepki gösteriyor. Nitekim ANAP Kongresi'nde de bu husus dikkat çeken bir gelişme olacak gibi görünüyor. Hortumcular ve rantçılar Tantan'a yakalandı. Elbette iş kotarılırken, hatalar da olmuyor değil. Fakat artıları eksilerinin üstünde. Nitekim Sayın Başbakan da bu istifaya üzüldüğünü açıkladı. Ayrıca bütün partilerden davet aldı. Bütün bunlar hep sinyallerdi iyi okuyanlar için. Sonunda olanlar oldu "Ekonomik kriz"in hedef bakanı Prof. Enis Öksüz de istifa etti. İstifa ederken keşke ya sadece medyayı suçlamasaydı, ya da "ekonomik kriz lobicileri"nden de söz etseydi. İçinde saklı tutuyor. Bir gün önce doların fırlaması üzerine Başbakan Ecevit "bazı çevreler"den bahsetti. Arkadaşlarımız sordu "Kim bu çevreler?" Başbakan cevap verdi "Siz benden daha iyi biliyorsunuz?" Gerçekten de gazeteciler en az Başbakan kadar biliyor bu "bazı çevreleri" Kim diyeceksiniz elbette? İlk gün doları yükseltenler, ikinci gün istifa haberiyle bayram edip doları aşağı çekenler; işte "bazı çevreler" onlar. Anladınız değil mi? Hedefteki Bakan Öksüz'ün istifası MHP tabanına moral oldu. Gelen tebrik mesajlarının haddi hesabı yok. Enis Hoca'nın gerek Telekom, gerekse Vakıflar'daki tasarruf için kanun hükmündeki kararnameyi imzalamayarak gösterdiği tavır "ülkücü" desteği artırdı. Kamuoyu araştırmalarında Enis Öksüz birinci sırada. Bakın internetteki konuya ilişkin sitelere. Taban bunu iyi okuyor. Öksüz'ün haykırışına da ihtiyacı vardı. MHP'de yeniden bir derlenip toparlanma olursa şaşmam. Çünkü iş Enis Öksüz ile bitmiyor. 57. Hükümette 7. bakanın istifası iktidarın işlerinin tıkırında olması anlamına gelmiyor. Çünkü o "bazı çevreler"in şimdilik ve özellikle de MHP'de iki hedefi daha var. Birincisi Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Hüsnü Yusuf Gökalp, ötekisi de Sağlık Bakanı Doçent Dr. Osman Durmuş. "Bazı çevreler" deyip geçmeyin. Rahmetli Turgut Özal da "bazı çevreler"e "İstanbul dukalığı" diyordu. Yalılarını satıp borçlarını ödemelerini salık veriyordu. Vay sen misin öyle diyen? Hatırlayın lütfen. "Hiç ibret alınsa tarih tekerrür eder miydi" diyen Koca Akif ne kadar haklı.