Aman ha!. Bir ülke için en kötü sorun fukaralaşmak, gelişememek, yani; fikren ve maddeten küçülmek. Zaten ekonomik rakamlar bunu gösteriyor. Hükümetin iki yılı değerlendirilirken resmi rakamlara göre; işte borç yükümüz: Tamı tamına 230 milyar dolar. Bu süre zarfında ilgili üç bakan değişmiş, Hazine Müsteşarı ve Merkez Bankası Başkanı istifa etmiş. Yeni atamalar yapılmış, buna rağmen ekonomi iki defa dibe vurmuş. Bunun patronu da DSP kanadı koalisyonun. Milletin dayanacak gücü kalmadı, takatsız düştü. Bu yetmiyormuş gibi şimdi buna "düşünce yapımız"ı etkileyecek, "fikri oluşumumuz"u pekiştirecek bir girişim devam ediyor. Bundan en büyük zararı da "Türk Demokrasisi" görecek. Bugün TBMM'de görüşmeleri devam eden RTÜK Yasa tasarısı, işte böyle bir tasarruf. DSP Kontenjanı'ndan parlamentoca RTÜK'e, burada da Başkanlığa seçilen Sayın Nuri Kayış bu tasarıya en başta şiddetle tepki gösteriyor. Yeniden seçilip-seçilmemek umrunda bile değil. Demokrasi sınavında Sayın Kayış 10 üzerinde 10 puan aldı. Bu defa tasarının patronu sadece DSP değil, ANAP ve MHP de var. Üçü de sorumlu. Avrupa Birliği'ne girmek için bizden istenen "söz" yani "taahhüt" sıralamasında birinci ve ikinci sırayı işgal eden TCK 312. Maddesi ve RTÜK Yasası Batı'ya hiç böyle aktarılmıyor, tam tersi demokratikleştirileceği belirtiliyor. Peki nerede? Tasarı'da gizli bir 312. Madde yerleştirilmiş ki, yenir yutulur cinsten değil. Hani hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi açısından düşündüğünü söyleme, ifade etme, hatta örgütlenme hürriyeti? Sadece bununla da kalınmıyor. Öyle ağır cezalar geliyor ki kuruluşlar feleğini şaşırıyor. Bir milyon nüfusun üstündeki bir kente yayın yapıyorsanız 125 milyar; 500 bin ise, 65 milyar; 250 bin ise 45; daha az nüfusa sahip bir kentin televizyonu ise 25 milyar ceza verilecek! Sadece taşrayı değil, metropolitan kentlerin görsel yayınını da bitirecek. RTÜK Yasa Tasarısı ülkeyi düşünce özgürlüğü açısından tek parti yönetimi olan CHP'li günlere götürür. Teknolojik gelişmeleri öldürür. En büyük darbeyi de internet'e getirecek. Bilişim Sivil Toplum Kuruluşları Platformu cahrıraş bağırıyor "imdat" diye. Deklarasyon üstüne deklarasyon yayınlıyorlar. Hiç geleneksel basın-yayın veya medya ile internet aynı kefeye konur mu? RTÜK Yasa Tasarısı böyle. Bir hukuk şemsiyesi altına girsin hepsi. AB ülkelerinde nasılsa, bizde de öyle olsun. Bu haliyle zaten kanunlaşırsa Anayasa Mahkemesi'nden dönmesi büyük ihtimal. Çünkü muhalefet partileri çok açık bulmuş. Bunlar sadece muhalefet milletvekilleri değil. DSP'den Uluç Gürkan ve arkadaşları, MHP'den TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu ve öteki ülkücü milletvekilleri de tepki gösteriyorlar. Diyorlar ki "RTÜK Yasa Tasarısıyla medya özgürlüğü teslim ediliyor, bitiyor." Madalyon'un öteki yüzünde kamu kuruluşlarının birbirine soğukluğu yatıyor. Yetkililer görevlerini değil de siyasi otoritenin ağzının içine bakıyor "ne diyecek" biçiminde. Nitekim, RTÜK'ün eski Başkanı Kutlu Savaş ile, yeni Başkanı Nuri Kayış Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı'na bazı televizyon hisselerinin el değiştirdiği duyumu üzerine yazı yazıyorlar (En sonu 20 Aralık 2000) Cevap alamıyorlar. Hâlâ da tık yok. Endişeleri de vergi kaybı, usulsüz kredi ve kanuna karşı hile. Satıştan elde edilen gelir tek bir gerçek veya tüzel kişiliğe ait hesap mı, yoksa satışı yapan hissedarların hesabına ayrı ayrı mı, satın alanlar açısından da işlemden doğan borç ödemesi RTÜK'e istenmesine rağmen bildirilmiyor. İktidar RTÜK Yasa Tasarısı'nın böyle değil, çağdaşlaştırarak, AB Standardına uydurarak parlamentodan geçirmeli. Mektep var öğretmeni yok! MEB çağı yakalamış, hatta geçmiş de haberimiz yok! Bilimi dışlayan YÖK'e fark atıyor neredeyse. Siz hiç bir okula gidip de "bilgisayar laboratuvarı"nı gezdiniz mi? Muhteşem. Ancak çoğunda öğreticisi, eğiticisi bulunmuyor. Dersler boş. Trilyonluk ihalelerle gerçekleştirilen bilgisayarlar yatıyor mekteplerimizde. Sadece bu mu? Elbette hayır. Sakın ha İHO diye aklınızdan geçirmeyin. Zaten O'nu bitirdi bu siyasi iktidar. Mezunları biliyorsunuz Ay'dan gelmiş gibi herhangi bir kamu kuruluşunda görev bile alamıyor. Mesela polis olamıyor, bütün meslek kuruluşlarından alsalar da. İHO ayrıcalıklı. Dışlanmış. Bir gazeteci arkadaşımın ziyaretindeydim. Telefon geldi. Sonra aktardı. Yeni gelişmeler değildi benim için. İlgilenmemi rica etti, telefondaki velinin sorunlarıyla. Bir özürlü çocuk velisi Kasım N. Özkarar anlatıyor: - Ankara'da devlet özürlüler için modern bir okul kurdu. Süha Alemdaroğlu Özürlü Çocuklar Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi adı. Çankaya Çukurambar'da. (Birlik Mh. İlkiz Sk. 118) Çocuğumu kaydettirdim. Sevinçliydim. Ancak birkaç ay gitti öğretmen yok. Dersler boş. Gidiyor geliyor zavallı evladım. Bir gelişme göstermiyor. Devletin verdiği, 250 milyon özel okul hakkımı da kullanmıyorum. Devlet okulunda yetişsin istiyorum - İlgililere şikayet etseydin. - Ettim. İl Milli Eğitim Müdürü Sefer Bey'e arzettim. Öğrenciler perişan dedim. "Biliyoruz" dedi! Okul Müdürü Biliz Hanım da üzülüyor. Çare yok. Bakanlığa başvurdum. Sadece dinliyorlar. Son çare size geldim. Meğer ülkede Otistik eğitmeni yokmuş. Öğretmenler de bundan şikayetçi. Rehberlik mevzuatına göre 8. sınıfa gelen bir özürlü öğrenci okuma-yazma bilmese de o'na diploma verilmesi öngörülüyormuş. Yoksa motivasyonu azalırmış. Hele bu öğrenci bir de "kaynaştırma eğitimi"nden geçmişse. Yani bu çocuklarımıza, normal okullarda da kontenjan varmış. Veliler de "eşitlik" ilkesi gereğince bu haklarını böyle kullanıyormuş. Netice, sadece diploma. Al kullan! Oldu mu yani?