Gelişmiş ülkelerin en büyük korkusu anarşi ve terördür. Bazı Batılı ülkeler bu iki uluslararası tehdidi başka ülkeler için kullanır, arka çıkar, destek verirler. Ancak kendilerine hiç ama hiç bulaştırmazlar. Gel gelelim G-8 Grubu'nun İtalya'nın Cenova kentindeki küreselleşme karşıtlarının eylemlerine mani olamadılar. İtibar kaybettiler güvenlik kuvvetlerinin tavrı dolayısıyla. Ayrıca fatura da ağır 180 trilyon falan deniyor birkaç günlük konferans için. Devamı da geliyor. Zagrep'te protesto gösterileri yapıldı. Atina'da, Merkez Bankası'na molotof kokteyli atıldı. İtalya'da öldürülen küreselleşe karşıtı gencin adını verdikleri Garlo Guliani Grubu üstlendi eylemi. Bush, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile hemen ulusal füze savunma projesi, NATO ve bölgesel krizlerin yanında "terörizm"i de değerlendirdi. Ucu kendilerine dokununca anlıyor yöneticiler terörizmin boyutunu, acımasızlığını, ölçüsüzlüğünü. Türkiye yıllarca terör illetiyle boğuştu. Hiç tınmadılar. Hatta bazı Batılı ülkeler terör örgütlerine yardımda bulundular. Gelişmemiş ülkeleri savaşa bulaştırmak, çatışmalara ortak etmek de bu politikanın bir parçası. Balkanlarda savaş, çatışmalar, gerilimler yaşanacak, Makedonya gibi hassas ülkeleri karıştıracaklar ki kendileri dikkat çekmesin. Yeni Lawrencelerin cirit alanı İsrail'in katliamlarına seyirci kalınca da uluslararası arenada bu gelişmiş ülkeler itibar kaybetti. Dünya kamuoyunda eleştirildiler. Bir insanlık ayıbının işlendiği bölgedeki gelişmeler karşısındaki baskılara dayanamayan bu gelişmiş ülkeler, şimdi İsrail'in uluslararası gözlemci istememesi karşısında da sıkıntıya düştüler. İsrail, Telaviv'de CIA'ya büro veriyor ama; İsraillilerle Filistinliler arasında barışı korumak amacıyla uluslararası gözlemci konumlandırılması, İsrailliler için kabul edilemez görülüyor. Bu kadar taraf olununca, fotoğraf da böyle çekiliyor. Barış değil, gerilim geliyor bölgeye. Lavrence meşhur bir İngiliz ajanıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasında pay sahibidir. Hele hele Müslüman dünya ile Türkiye'nin arasının açılmasının baş aktörüdür. Bugün de yeni ve genç Lavrenceler işbaşında. Üstelik hepsi de gelişmiş ülkelere mensup. Mızrak çuvalda gizlenmiyor. İngiltere'de Kuzey Irak'taki Kürtler için toplanan 85 milyon dolar iç edilince bir skandal patlak verdi. Ankara'nın da böylece bilgisi oldu. Muhafazakâr Parti'nin eski yöneticisi Lord Archer bu filmde başrolde. Mahkemeyi yanıltmak amacıyla yalan beyanda bulunmaktan 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi mahkeme, Archer'in 1991 yılında Iraklı Kürt mülteciler için düzenlediği yardım kampanyasında toplanan milyonlarca doların akıbetini araştırıyor. K. Irak'ta oyun içinde oyun İngiliz yönetimi boş durmuyor. İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nden diplomatlar Kuzey Irak'a geçiyor. Sancak Köyde Celal Talabani ile görüşüyor. Amaç ise bölgedeki Kürt partileri arasında barış görüşmeleri! Ne kadar masum değil mi? İngiltere ile ABD bölgede ortak çalışıyor. Böyle bir durum Irak'ın içişlerine müdahale diplomatik dille. Bağdat bizim komşumuz. Körfez Harbi'ndeki zararımız hâlâ bu ülkelerin sözüne rağmen ödenmedi, milyarlarca dolar zararla baş başa bırakıldık. Şimdi yeni bir gerilim Ankara'yı bu gelişmiş ülkeler nezdinde sıkıntıya sokacak. Çünkü bu geçiş izinlerini Türkiye veriyor. İngiltere ve ABD'nin Irak'a "akıllı ambargo" önerisi BM Güvenlik Konseyi'nde reddedildi. Çünkü bütün dünya biliyor ki Irak'ta dengesiz beslenmeden ve ilaçsızlıktan çocuk ölümleri dünyada birinci. Londra ve Washington Kuzey Irak'ta ne arıyor? Gelişmiş ülkeler bir yandan Türkiye için insan hakları suçlamasını genişletiyor, öte yandan da Kuzey Irak'ta ve Fars Körfezi'nde müdahaleci politikasını sürdürüyor. Bu ülkeler özellikle de Türkiye'ye, hatta Osmanlı'ya karşı hep "Kürt kartı"nı oynamışlar. 1920'de Kürt Lider Şeyh Mahmut Barzani'nin isyanı İngiliz yönetiminin teşviki ve yardımıyla olmuştur. Bölge halkı merkezi hükümete isyana çağrılmıştır. Bugün için de Iraklı Kürtlerin haklarını korumak bahanesiyle 11 yıldır Kuzey Irak'ta konuşulanlar fiili bir Kürt Devleti'ni resmileştirmek istemektedir. Öyle ki AB sürecinde Kıbrıs Sorunu gibi bu mesele de Türkiye'ye baskı nedeni olmaktadır. Taviz istenmektedir. Zalim Saddam yönetiminin maceracı politikası kadar, gelişmiş ülkelerin bölge üzerindeki siyaseti de uluslararası terör gibi düşündürücüdür.