'Cep delik, yelken delik" iken, moral(man) iyice sıfırlanmış vaziyette iken doğrusu "ilaç gibi" bir "bayram" daha yaşattı aslan cimbom. Heyecanlandık, yüreklendik, motivasyonumuz, kondisyonumuz yükseldi. Kim ne derse desin böyle bir "zafere özlem" içindeymişiz de, sokaklara fırlayınca anladık. Hele hele çeyrek finale çıktığımız kesinleştiğinde. Son dakikaya kadar "küt küt attı" kalbimiz. Ne de olsa maç 90 dakika. O da hakemin düdüğü ile noktalanacak. Bizim saatimize göre değil üstelik. Milan da, hakem de tuş oldu. 55. dakikaya kadar 3-0 yenik durumda olan Deportivo'nun sonradan PSG karşısında 4-3 galip geleceğini söyleselerdi kim inanırdı acaba? Dolayısıyla karşılaşma bitene kadar hop oturduk, hop kalktık. Yer sarı, gök kırmızı oldu artık. Emeği geçen herkese teşekkürler. Demek ki istenirse oluyormuş. "Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz de" diye boşuna söylememişler atalarımız. Şimdi sıra ekonomik kriz'in atlatılmasında. Ah bir de böyle heyecanlansak! Zor günlerin üstesinden nasıl geldiğimizi yeniden ispatlayabilsek. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, ayağının tozuyla gittiği Washington'da temaslara başladı. Olumlu konuşması, iddiası kadar önemli. Enflâsyonu indirme amacından vazgeçilmediği, programda ödemeler dengesinin önemli yer tutması, siyasi destek kadar halkın güvenine de ihtiyaç duyulduğunu vurgulaması alıştığımız demeçler gibi değil doğrusu. İtirafları da şeffaflık ve dürüst olma özelliği taşıyor: - IMF ve Dünya Bankası ile anlaşamadığımız konular mevcut. Ecevit'in de aynı saatlerde "IMF çağın gerisinde. Genel tutumu ile bize sıkıntılar yaşattı" demesi, hükümetin görüşünün değiştiğinin bir işareti. Mızrağı çuvalda gizlemiyor Derviş. Sorun, sır değil üstelik. Ekonomik ilişkilerde arkadaşlık ölçüyse Uluslararası Para Fonu Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, Kemal Derviş'in iyi dostu. Fon da, Derviş'in atamasından isabetli bir karar olduğu görüşünde. Bu görüşe Dünya Bankası ve Bush Yönetimi de katılıyor. Sorun, ABD'nin Türkiye'ye kendi kaynaklarından kredi sağlayıp sağlayamayacağı. Bugüne değin, Washington ticari bankalarını Türkiye'ye iş için yönlendirmeye çalışmıştı, teşvik etmişti. Netice alamamıştı. Derviş bunu başarırsa, Ankara'nın itirazlarını da IMF'ye kabul ettirebilirse, Cimbomdan sonra bayrama mührünü vuracak. Ben umutluyum. Yakın dostlarının ve özellikle de kurucusu olduğu Yeni Demokrasi Hareketi'nden anlatıldığı kadarıyla, Amerikalı yöneticiler Derviş'in görüşünden zaman zaman istifade ediyorlarmış. Onun için Yeni Dünya'daki çalışma yılı uzamış. Türkiye bunu Özal ile aşmıştı. Dileğimiz tekrarlansın. Esas sorun Ankara. Daha Başkent'e gelir gelmez onu medyatik yapmaya, televolelik görmeye başladık. Derviş'in ciddiyeti, nezaketi, mesafesi buna mani oldu. Bu madalyonun bir yanı. Öteki yanında da "Koskoca hükümet başaramadı da, tek başına nasıl yapacak?" diyen siyasiler var. Hatta "Ya başarırsa, halk bize sormaz mı, 550'niz bir Kemal Derviş etmezmişsiniz diye. Ne cevap vereceğiz?" biçiminde serzenişte bulunan politikacılar mevcut. Hâl böyle olunca asıl sorun, ekonomi rayına oturunca başlayacak gibi. Bunun sinyalleri veriliyor. Krizin de krizi olacak. Her şeye rağmen ümitvar Sayın Derviş. Galiba ben de öyleyim. Deriyi alan, kesim alt yapısını da üstlensin Eğer her şey kanun ile olsaydı, her şeyin tıkırında olması gerekmez miydi? Ne hırsızlık olacaktı, ne trafik canavarları, ne hortumlama, ne dayatma? Ancak öyle değil, kanunların caydırıcılığı olsun yeter de artar bile. Bayram'da kurban kesme olayında bunu yeniden yaşadık. Kurban kesiminde yaşanan cehâlet, ilkellik, "vahşet" olarak yorumlandı. Nasıl Avrupa Birliği'ne gireceğimiz tartışıldı. Batı medyası ve uluslararası hayvanları koruma kuruluşları gelişmeyi aleyhimize fırsat bildi. Bizimkiler de, kendilerini sorgulayacaklarına, bunlara istihbarat, bilgi ve belge aktardılar. Sonra çözümü de buldular: "Kurban için yasa geliyor.." Bir bu eksikti demokratikleşmemizde, hukukun üstünlüğü'nde, insan hakları'nda!?. Bunu, kurban derileriyle ilgili siyasi iktidarın tasarrufu; dayatma ve tekeli oluşturulurken hatırlamalıydılar. Derisini alan, kesimin alt yapısı ve gereğini de yerine getirir. Yani bu görev; yasayla değil, Türk Hava Kurumu, Kızılay ve Türkiye Diyanet Vakfı'nın sırtındadır, zaten. Paylaşırken iyi, rahat; zahmetine gelince pırrr. Onca sivil toplum kuruluşu bu görevi hijyen şartlarda yerine getiriyordu. Dışlandı, yasaklandı böyle oldu. Şimdi üç kuruluş görev başına. Parlamento değil.