Birkaç gündür Kırım'dayım. Daha önce de gelmiştim. Kırım Hanlığı'nın ilk Başkenti Bahçesaray, SSCB işgali zamanında bile ismi Ruslaştırılmayan tek kent. Nedeni de Aleksandr Puşkin gibi bazı ünlü Rus yazarlarının bu şehirde doğması. Ancak nereden bakarsanız bakınız tümüyle Türk'ün tarihi dokusunu hemen farkedersiniz. Topkapı Sarayı'nın aynı hususiyetlerini gösteren Han Sarayı hemen akla gelen. Ayakta kalabilen Türk evleri de emsâlsiz örnekler. Bütün Türk Dünyası'na fikirleriyle ışık olmuş, umut olmuş, çağdaşlığı ve atılımı getirmiş Gaspıralı rahmetlinin çıkardığı Tercüman Gazetesi Binası da onarılarak tarihi sorumluluğuna bürünmüş. İsmail Gaspıralı'nın Türk Dünyası'nın en acılı günlerinde ve geri kalmışlığa itildiğinde modern mektep olarak eğitim veren Zincirli Medresesi ve külliyesi de öyle. Kiliseler Birliği'nin elinden "restorasyon" yapılması gerekçesiyle kurtarılmış, ancak inşaat bütün görkemiyle yarım. Himmet bekliyor. Han Sarayı'nı gezdik bir grup arkadaşla. Camii'nde dua ettik, yakardık. Giriş kapısında seyyar satıcılar var. Çoğu da hanım ve Tatar Türk'ü. Özbekistan'dan gelen Asiye Hamzagiyev'den çiğ börek, Şüküre Mahmutova'dan baklava yedik. Ancak adı baklava, lezzeti ve görüntüsü alıştığımız baklava gibi değil. Sohbetimiz koyulaştı. Şüküre Hanım öteki arkadaşları gibi Özbekistan'dan gelmiş. Taşkent't#ki şartları daha iyiymiş ama Kırım ata-dede toprağı, müsaade alındığında koşarak değil, uçarak yerleşmiş memleketine. Gel gelelim toprak ve konut sorunu ile işsizlik bellerini bükmüş. Hepsi tahsilli bu insanların, hem de yükseğinden. Şüküre Hanım'ın oğlu iş bulamamış. Gelini evde çiğ börek yapıyor, kendisi de gelen turistlere ikram ediyor Han Sarayı çevresinde. Karşısında Rus Lokantası domuz etiyle yaptığından ilgi görmüyor. Yoksa konforlu. Ancak Şüküre Hanım tercih ediliyor çiğ börekte. Yani Tatarlar. Peki geçinebiliyor mu? "Verdiği nimete binlerce şükür" diyor Şüküre Hanım. Akşam Kültür Bakanlığı'mızın Devlet Türk Dünyası Müzik Topluluğu'nun Bahçesaray Yerel Salonu'nda konseri var. Erkenden yerler doldu. Bir o kadar insan dışarda yağmura inat bekliyor. İrfan Gürdal yönetimindeki topluluğa, alkışlarla tavanı sarsıyor seyirciler. Hissediyorsunuz bunu. Baktım Şüküre Hanım en şık giysileri içinde kuliste sanatçılarımıza çiğ börek getirmiş. "Buyur" ediyor. 70'i aşkın yaşıyla merdivenleri koşarak çıkıyor. Elinde bir buket çiçek. Konser başladığında Kırım Hanı Gazi Giray Han'dan bir peşrev, sonra "maşallah"tan "bravo fırtınası" esiyor "Sivastopol önünde yıkık minare düşman dedikleri gelmez imane" der demez hıçkırıklar başlıyor. "Ey Güzel Kırım" bilmem kaç defa tekrar ettirildi tezahüratla. Ben tükrüğümü yutamıyorum artık, düğümlendi boğazım. Bir defa rahmetli Turgut Özal vefat ettiğinde ağlamıştım. Şimdi yine aynı durumdayım. Bütün salon gözyaşı döküyor. Herkes ayakta. Bittabi sanatçılar da bu ağlamadan nasibini alıyor. Allahtan kameralar kaydediyor. Hayatımda bu kadar duyarlı bir konser izlememiştim. Belki de ilk ve son olacak. Rüstem Ağa "Neredesiniz yıllardır?" diye serzenişte bulunuyor. Gerçekten neredeydik, şimdi neredeyiz? İyi ki İstemihan Talay var. Kültür Bakanlığı var. Çok teşekkürler. Deprem ve denetim Amerika'da 7 şiddetinde yer sarsılıyor, kimsenin burnu kanamadığı gibi, sadece birkaç cam patlıyor. Hepsi bu. Türkiye ise yaklaşık iki sene kadar önce 40 bin insanını kaybetti depremlerde. Yerleşim alanlarımızın %75'i 1. ve 2. derecede, yani 50 milyon insan bu bölgede yaşıyor. Yapı Denetim Kuruluşları Birliği'nin araştırmasına göre enerji tesislerimizin %80'i, sanayi'nin %60'ı yine aynı bölgede. Daha önceki depremlerde sorumlu bulunamadı, hesap sorulamadı. Peki böyle bir tekrarda ne olabilir? Bakanlar Kurulu 10 Nisan 2000 tarihinde 595 sayılı KHK ile yapıların bilimsel ve teknik verilere uygunluğunu denetim için genelge yayınlıyor. Artık 10 yıl o binayı yapan bundan sorumlu olacak. Dünya'da demir hurdası %19 oranında kullanılırken, artık bizde de kimse %80 oranında kullanamayacak. Bunun için 520 şirkette 6000 mühendis kolları sıvıyor. Bayındırlık Bakanı Koray Aydın da bunun arkasında duruyor. Destek veriyor. Kalite standardı gelecek artık. Ameleler mühendislerin yerine denetim yapamayacak. İmza yetkileri olamayacak. Ana muhalefet Fazilet Partisi Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor "vatandaşa bu uygulama maddi külfet getiriyor" diye. Anayasa mahkemesi de (25.5.2001 tarih 2001/5 sayı ile) bozuyor. Mahalli yönetimlerin rantı geri geliyor. Mimarlar Odası da bu karardan mutlu. Şimdi yeniden inşaatlar için 56 imza atılacak. Belediyeler yine değişik adla vatandaştan tahsilatta bulunacak. Ezilen yine halk. Üstelik üç ay önce Ankara Şaşmaz'da yıkılan iş merkezi kötü örneklerden biri. Tarafların rant kavgası ülkemizi ve insanımızı sıkıntıya sokuyor. Soruna tarafları mutlu edecek çözüm yok mu? Elbette var. Vatandaşa maddi külfet gelmesin isteniyorsa %18'lik KDV azaltılır, denetim sıkılaştırılır. Çatışmalardan ve çelişkilerden bıktı usandı insanımız ve ülkemiz. Meşru kâr olsun ama, üretim ve denetim de ihmal edilmesin. Yoksa yine başa döneriz. Ah, vahla vakit geçiririz.