Katliâmın draması!..

A -
A +

1993 Temmuz'unun ilk günleriydi. Antalya'daydım. Bir korkunç haberle irkildim. Tarih iki Temmuz.. Mizah yazarı Aziz Nesin ve bir grup arkadaşı, bazı sanatçılarla birlikte Sivas'ta etkinliğe katılıyor. Kaldıkları Madımak Oteli'ndeki bir sabotaj 37 insanın ölümüne neden oluyor. Çıkan yangın oteli bir anda sarıyor, ortalık can pazarına dönüyor. Ve çoğu konuk bu insanlar diri diri yanarak can veriyor. Tam tamına bir vahşet. Sebebi ne olursa olsun, hiç bir şey bu katliâmı haklı çıkaramaz... Bazıları ise bu insanlık ayıbına ideolojilerini şırınga ederek, her yıl "Madımak terörü" ortaya koydular. Oysa bundan üç gün sonra Başbağlar'da bir korkunç katliam daha yapılacak ve "Sivas'ın İntikamını aldık" denilecekti. Aynı kesim Erzincan'ın Başbağlar Köyü'ndeki 33 insanımızın katledilmesine seyirci kalarak görmeyecek ve duymayacaktı. Katliamın boyutunun bu yanı en az sözkonusu katliamlar kadar çirkindi, iğrençti. Üstelik Madımak Failleri yakalanmış, mahkeme edilmiş suçlu görülenler cezalandırılmıştı. Başbağlar Katliâmı Davası önce Erzincan DGM'ye, sonra İzmir DGM'ye alınmış, 28 duruşmadan sonuç çıkmayıp, failleri bulunmayınca da dosya rafa kaldırılmıştı. 30 dul kadın, 70 yetim ve enkaz halinde bir köy tarihe kaydedilmişti. Başbağlar Köyü muhafazakâr. Köylünün önemli bir bölümü İstanbul'da iş güç sahibi. Ama köyünü, insanını, bölgesini unutmuyor, onlar her zaman faydalı oluyor, tatilini bile köyde geçiriyor. Katliâm da böyle bir günde gerçekleştiriliyor. Programlı ve plânlı, ayrıca istihbaratlı. İstanbul'dan gelenlerle cami cemaatinin sayısı artmıştı. Namazdan sonra köy odasında muhabbet başlayacaktı. Sohbet edilecekti. Bir kısım köylü abdest alıyor veya yeniliyordu. Diğer bir kısmı ise caminin içine girmişti. Müezzin efendi ezanı okumasıyla, taşlıkta pusuda bekleyen terör örgütü PKK militanları camiyi basıyor. 22 köylü dışarı çıkarılıyor. Ellerindeki listede olmayanlar evinden alınıyor. Nurettin Aydın çıkmayınca kurşunlanıyor... Evi ateşe veriliyor. Sonra Şahir Aydınlı, Süleyman Orhan, Nazife Baltacı Hanım ve oğlu 15 yaşındaki İbrahim de kurşunlanıyor. 75 yaşındaki bir hanım direnince, alnına kurşun sıkılıyor. Kadınların ziynet eşyaları alınıyor, evlerden de ne bulunursa. Sıra köyü yakmaya geliyor.. Cami, lojman, köy odası, okul önce ateşe veriliyor, sonra bütün köy. Ovce deresinden kaçan terör örgütü PKK militanları Sivas Madımak Oteli'nin intikamını aldıklarını açıklayan bir de bildiri bırakıyorlar! 7 yıl sonra bile bulunamıyorlar. Ve bugün artık ülkemizde idam cezası'nın kaldırılmasına çalışıldığı günler. Başbağlar Köyü Derneği Başkanı Mehmet Ali Dikkaya bir kampanyayla bu katliamın dramasını yaptırmalı. İktibasın düşündürdükleri Başbakan Ecevit hiç kızmayan, kibar, beyefendi biri. Fakat artık kızıyor. Cuma günü hakkında çıkartılan yalan haberlere tepki dolu. Bunun spekülâtörlerce tezgahlandığına inanıyor. IMF Başkanı Köhler'in mektubunu açıklarken bu kızgınlığını dışa vurdu. Yalan haberlerle borsanın altüst olduğunu, böylece ülkenin zarar gördüğünü söyledi. Elbette bu tespitleri doğru DSP liderinin. Ancak bu noktaya nasıl gelindi? Neden böyle olduk? İktidar açıklar bunu, çünkü otorite kendisi. Varsa suçlu yapışsın yakasına. "5 yıl daha Çankaya'da kalsın" diye yasa değişikliği için çalıştıkları "Baba" bile duruma öfkeli. Çiller'i kabulünde "IMF ayıbını düzeltmeli. Yoksa verilecek. 1.5 milyar dolar hiç bir sorunu çözmez. Üstelik acil bir durum da yok. Türkiye'nin 18 milyar dolar rezervi var. Sorun ülkede güven bunalımı yaşanması. Halka, vatandaşa gitmek gerek." dedi. İyi düşünmek gerektiği gibi algılamak da koalisyonun görevi. Dün Cengiz Çandar'ı okuyordum. İsrail Savunma Bakanı Benyamin Ben Eliezer'in bugün Türkiye'ye gelişini konu etmişti. Türkiye'nin içinde bulunduğu borç kapanının 19. yüzyılı andırdığını belirten Çandar, İsrail'in fikir babası ve siyonizmin kurucusu Theodore Herzl'in o dönemde Türkiye'ye (Osmanlı'ya) yaklaştığını hatırlatıyor. Herzl'in 1941 baskılı biyoğrafisinden de alıntı yapıyor. Ben de önemine binaen bu alıntıyı aktarıyorum: "Sultan'ın danışmanlarına sunduğu plân çok basitti ve Judenstaat'ta bundan söz etmişti. 19. Yüzyılın ortalarından beri Türk maliyesi şok edici berbart bir durumdaydı. 1881'in sonundan itibaren ülkenin toplam dış borcu 253 milyon İngiliz Sterlini gibi muazzam bir rakama erişmişti. 1881 sonunda Türk borcu (bu kavram, 19. yüzyıl sonunda Avrupa politikasının bilinen terimlerinden biri olmuştu) kredi verenlerin bir birliği tarafından konsolide edildi ve 106 milyon sterline indirildi. Ama borcun yönetimi Düyun-u Umumiye adıyla bilinen borç verenlerin bir kuruluna devredildi.. Herzl, Türkiye'nin gerçek bağımsızlığının sağlanması için sadece Yahudilerin kullanabileceği düşüncesindeydi. Eğer, Filistin bir bağımsız devlet olarak kendilerine verilirse, onlar da Türk Maliyesi'nin regülasyonu ve normalleşmesi işini üslenebilir, ülkeyi yabancı malî kontrolden kurtarabilirlerdi." Tarih bilmeyen siyasetçinin işi zor. Kuzey Irak ve Kıbrıs gibi önemli sorunları bulunan Türkiye için bir paralellik kurabilenler olduğu gibi, karşı çıkanlar da bulunabilir. Ancak yeniden düşünmeye değmez mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.