Milli eğitimimiz müteveffa Hasan Ali Yücel (1940) ile ilk değişimine uğradı. Rahmetli Tevfik İleri'yle (1950) yenilenmeler yaşadı. Son olarak da Turgut Özal Başbakan olunca (1983) Vehbi Dinçerler'le son gelişimini noktaladı. Üç ses getiren dönem ve bakan bunlar. Onca iddialı isimler tarih oldu, kayıplara karıştı. Esameleri bile okunmuyor. Çünkü mevcudu korumak yetmiyor eğitimde. Atılım gerekiyor. Heyecan icabediyor. Özel televizyonlar gibi, özel üniversiteler de kalıcılığını Özallı Anavatan iktidarlarında sağladı. Pekişti, yer buldu, ses getirdi. Demokrasiye ve eğitime katkı sağladı, bilimin ve insanın ehemmiyetini öne çıkardı. Başkent Üniversitesi'nin dün ödül töreni vardı. Turgut Bey 1993 yılında temeli atılan, hizmet veren bu eğitim tesislerini görmedi. Hele mezunlarını hiç görmedi. Bilkent'le, yani Prof. İhsan Doğramacı'nın bir üniversite kenti doğurduğu bölgeyi ise avucunun içi gibi biliyordu rahmetli. Ancak tahmini doğru çıktı; örnek kurumların artacağından hiç ama hiç endişe bile etmiyordu. Kamu ve özel üniversiteler bu dönemde altın yılını yaşadı. Türkiye papatya tarlası gibi üniversitelerle donandı. Profesörün oğlu veya damadı, yahut gelini illa öğretim üyesi olacak dönemi kapanmış; bir memurun, bir emekçinin, bir sabit gelirlinin, bir esnafın evlâdının da rektör olabileceği dönem ülkemize "merhaba" demişti. 4500 talebesi var Başkent Üniversitesi'nin. Kampüs Ankara'ya yaklaşık 20 kilometrede. Bağlıca Köyü ile yanyana. Köyün okulu olmayınca Rektör Prof. Mehmet Haberal üniversite ile birlikte köye de mektep yaptırdı. Köye bir alâka başladı daha sonra. Üniversite nereye giriyorsa, bölge halkı mutlu, cebi zengin, sofrası engin donanıyor. Prof. Necmettin Erbakan da törende. Oğlu Fatih Erbakan'ın Bilgisayar Mühendisliği diplomasını bizzat veriyor. Hoca olunca medyanın ilgisi de daha fazla bittabi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın konuşması ve tespitiyle gençleri kazandı. İrticalen konuştu ve etkili oldu. Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz gibi. Şablonuna uydurmaya çalıştı umutlarımızı... Bazı zihniyetler var ki klâsik CHP'nin bile gerisinde. Dönüp okuyor, döne döne yine okuyor. Aynı yere geliyor. Gençlerle konuştum okulun bilimsel eğitiminden ve sosyal etkinliklerinden mutlular. Ancak dünya üniversitelerindeki "öğrenci konseyi" hâlâ kurulamamış. Mezunlar adına konuşan kızımız, demez mi "keşke mezun olmasam, bu mutlu dönemimi daha da uzatabilseydim!" Müge kızımız kırk günlük bebeği Doğa ile birlikte diplomasını aldı ama gerçek hayatın da diploma olmadığını herkes farkediyor artık. Başkent Üniversitesi, devletin verdiği bir trilyonu aşkın katkıyı da almıyor, ancak o kadar da karşılıksız burs veriyor. 600'ü aşkın burslu öğrenci okuyor. Yabancı bilim adamları da ders veriyor. Özel Üniversitelerimiz YÖK'ün de MEB'in de çok ilerisinde. Renklerin siyaseti, politikanın rengi 'Renksizler' iddiasının sahibi şimdi tuvalinin karşısına geçip, kendi gönüldaşları için bakalım hangi rengi kullanacak, yahut aynı katagoriye mi sokacak? Kapatılan Fazilet Partisi milletvekilleri yol ayırımında. Taraflar birbirlerine tesilm olmaktan yana değil. Partiyi dört defa kapattıranlar ise uzlaşma değil, "biat" arıyor. Taban ise yani yaklaşık 6 milyon oy sahibi de birlikteliğin bozulmamasından yana, devamını arzu ediyor. Türkiye'de kim tabanın sesini dinlemiş, onunla örtüşmüş ki, bugün etkili olsun. Konjonktür öyle icabettiriyor, rüzgar eserken yelkenler doluyor. Hepsi bu. Kalıcı olanları kamuoyu zaten görüyor. Recep Tayyip Erdoğan kamuoyu araştırmalarında hâlâ birinci. Sorun ise Sayın Erdoğan'ın parti kurup kuramayacağı tartışmalarının yeni oluşuma zarar verip vermeyeceği. Medya diliyle gelenekçilerin hiç bir şartı kabul etmeyecekleri anlaşılıyor. Recai Kutan'ın "Tayyip siyasi yasaklı" demesi de bir ölçü. Yenilikçilerin Turan Güneş Bulvarı (Oran) üzerinde solda PAM Politik Araştırmalar Merkezi var. Sağda ise yeni oluşumun genel merkezi. Erzurum Oltu Kebapçısı da bu yoğun trafikten müstefid. O sarı binanın altı sürekli kömürde et pişiriyor, yatık döner hazırlıyor...