Üstad yok; konjonktürde boşluk var

A -
A +

İstanbul'da gençlik hareketlerinin hızlı olduğu günlerdi. Yıl 1968. Cağaloğlu'ndaydı bütün gazeteler. Gazetemden çıkıp, Nuruosmaniye'den geçerek Çemberlitaş Otobüs Durağı'na gidiyordum. Meşhur Çemberlitaş Turşucusu'nun önünde Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e rastladım. Selam verip yanına yaklaştım. Bir süre konuşarak yürüdük. MTTB'nin önüne kadar geldik. Benim endişem; vakit geç olmuş, zaman zaman marksist militanlar saldırılar gerçekleştiriyorlardı. Kadıköy Vapuru'na yürüyerek yetişmeye çalışan Üstad'a bir şey olmasın istiyordum. Çünkü böyle kötü örnekler yaşamıştık. Necip Fazıl hissetti. Bana dönmemi söyledi. Kibarca aldatmaya kalkıştım. Sirkeci'de bir işimin olduğunu belirttim. Amacım kendisine refaket etmekti. Erenköy'e kadar bana da müsaade etsin yeter ki! Durumu anladı, kendisine has üslubu ve hiddeti içinde azarladı: - Bana bak, kimin haddine ki O'nun izni ve iradesi olmadan biri benim kılıma karışsın. Ben O'na teslim olmuşum. O bana yeter. Şimdi sen hemen ayrıl ve koşarak dön. O'nu 25 Nisan 1983'te ebediyete uğurlarken o insan mahşeri gerçekten görülmeye değerdi. Onbinlerce dudaktan bir anda fatihalar yükseliyordu. Hâlâ öyle. 18 yıl olmuş vefat edeli rahmetlinin. Eserleri yine bizi bekliyor. Basılıyor. Öyle ki yabancı dillere de tercüme ediliyor. Ama konjonktürde bir boşluk var ki hissettiriyor. Kendini de acımasızca eleştiren bir insandı. "Kumar, işte felaketim!. içimdeki gebertici zehir" diyor hatıralarında. Bu yanıyla Dostoyevski ile aynı. Bir başka yanı var ki günümüz için önemli. Paraya uşak muamelesi yapmak. Ankara Tabarin Lokantası'nda Üstad hesabı ödüyor. Garsona da paranın para olduğu o günlerde 50 TL bahşiş bırakıyor. Herkes hayretler içinde. Yemek ücretinden fazla. Nahit Sırrı Örik o incecik sesiyle isyan ediyor: - Ayol siz delirdiniz mi? Hiç elli lira verilir mi? Necip Fazıl bir trilyoner edasıyla, fütursuz cevaplıyor: - Hani ben sizden bir zamanlar 50 lira borç istemiştim de paranız olduğu halde, "param yok, veremem" demiştiniz. İşte şimdi o elli lirayı ben bir garsona veriyorum. Sizi birazcık olsun para kullanmaya alıştırmak istiyorum. (Bizim kuşak ve ötesi. Shf: 58) Büyük Doğu Fikir Kulübü'nü daha sonra bir siyasi parti haline dönüştürüp, politik mücadele de vermek istiyordu. Ancak hep sanatçı, mütefekkir Necip Fazıl yanı ağır bastı. 78 yaşında bile heyecan sahibiydi, fikir üretiyordu. Çıldırmak, ermek, kafa patlatmak, iştiyaklanmak, hırslanmak, keskin zekâ, eğilmez ve bükülmez mizaç, şövalye ruhu, irşad, kuşatıcılık, iç çatışma, köklü değişim, yeni açılım, boyut kazandırmak, vehim, korku, ukde, bohemlik, tefekkür ve sanat, yoğun bir duyum, haykıran bir ses, metafizik gerilim, idrak duyarlılığı, tecrid Üstad'a ait özet özelliklerdi. Hep irşad'ın peşindeydi. Ben ve benlik'i doyarak yaşadı. Ama hep "ölüm"ü düşündü. Merak da ediyordu. Oğlu Mehmet Kısakürek'in aktardığı kadarıyla vefat ederken, duasının ardından "demek böyle ölünüyormuş" diyerek ruhunu teslim etti, merakını da giderdi; köksüz ve yanlış kültürel temelleri dinamitleyerek. İlk cezaevine CHP iktidarında (1943) girdi. 43 yaşındaydı. Sonraki hapishane deneyimleri sürekli desteklediği Demokrat Parti iktidarı ve Adnan Menderes döneminde oldu. Lütfen "Benim Gözümde Menderes"i bir okuyun. Vefat ettiğinde de hapis cezası vardı. Eksiği ve yanlışı iyi görürdü. Anında da yansıtırdı. İdare-i maslahatçılık yapmadı, yapamadı Üstad. O'nun için çocuklarına sadece yazdıklarını miras bıraktı. Bir de "Büyük Doğu Gençliği"ni. Türkiye'ye gelince.. hâlâ bu mirası yiyor, tüketemiyoruz. Ancak deniz göründü; beslenme geleneğine, yeni bir söylem gerekiyor. Sanat, fikir ve aksiyon icabediyor. Cahit Zarifoğlu kardeşim de fatiha istedi. Bir Necip Fazıl Kısakürek Enstitüsü ve Ödülleri teklif etmişti. Hâlâ hayata geçmedi. Oysa bu çizgi estetiği içinde kalınlaşarak, büyüyerek devam etmeli. Üstelik içinde kolaycılık, dayatma, hukuksuzluk değil; öfke, mistik tırmanış, manevi duyuş, ürperme, özgürlük ve hamallık ile üretim de olmalı. Üstad seni çok özledik. Şampiyonluk seyircinin Fenerbahçe yönetimi bunu böyle bilsin. Gaziantepspor karşısında 3-0 mağlupken takımını yalnız bırkmadı, ateşledi, motive etti. Şimdi Fenerbahçe yönetimine bir iş düşüyor. "Seyirciyi daha iyi eğitmek" Hatta okullar açmak bunun için. Fenerbahçe'nin şampiyonluğu hükümeti de rahatlattı. Çünkü şampiyonluğa endekslendik. Sorunlar donduruldu ve unutuldu şimdilik. Şampiyonluğumuzdan en kârlı çıkanlardan biri de İsrail oldu. İsrailli teknik oyuncu Revivo'nun tırnağı acısa ilgileniyor ve başarısını da değerlendiriyor. İsrail'den ve ABD'den Revivo için hemşehrilerini getiriyor. Fenerbahçe kamuoyunu kazanmaya çalışıyor. İsrail bir yandan Filistin'de katliamlar yapıyor, öte yandan bölgenin tek laik ülkesi Türkiye'yi etkilemeye ve soykırımı unutturmaya çalışıyor. İyi ve başarılı bir strateji uygulaması!? Rahmetli Üstad Necip Fazıl'ı Fenerbahçelileştirmek istiyordum ama o kızıyordu. Oğlu Ömer Eskişehirspor'a transfer olduğunda "Abdullah Geğiç mi Meğiç mi nedir, bizim oğlanda kabiliyet görmüş, çekip götürdü. Kalecilik yapıyor orada." Kayserispor-Sivasspor karşılaşmasında olaylar çıkıp, onca insan hayatını kaybettiğinde de çok kızmış, özel sayı yayınlamıştı. Üstad, O'nun için izleyicinin eğitilmesi şart. Fenerbahçe'yi kutluyorum. Seviyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.