Yaraya tuz basmak

A -
A +

Avrupa Birliği'ne en fazla güven duyan aday ülkeler sıralamasında Bulgaristan birinci. İkinciliği alan Romanya'nın ardından da Türkiye üçüncü geliyor. Kamuoyu araştırma şirketleri harıl harıl çalışıyor. Türk halkı daha önceleri %49 "evet" derken, bu sayı son günlerde %69'a fırladı. Aday 11 ülke ve Hırvatistan'da gerçekleşmiş bu araştırma. Halkımızda AB lehinde sürekli bir değişiklik var. Hatta umut. Öyle ki motivasyonu bozulmasın diye "Hele bir Avrupa Birliği'ne girelim gör sen o zaman" biçiminde yönetimin bu şekilde devam edemeyeceğine dikkat çekiyor. Bunu Türk halkının ekonomik kriz'in aşılmasında dış desteği bir fırsat olarak görmesinin yattığını da savunanlar yok değil. Her ne hâl ise yabancı medya bu tür haberleri değerlendirirken, Uluslararası Para Fonu IMF'nin Türkiye'de ekonomik krizle mücadele programının uygulanmasının iyi gittiğini de belirtiyor. Belirtiyor ama işsizlik, enflâsyon, hayat pahalılığı, yatırımlar gibi sorunların yanından teğet bile geçmiyor. Halk, haber bile olmaya değmiyor belki! Onlar için anlaşmaların harfiyen uygulanması önemli. Ankara da bunu sağ olsun gerçekleştiriyor. Üstelik de 4 senedir yaprak henüz kıpırdamadı. Kırlangıç uçsa, şahin fırlıyor IMF'ye göre, program aksatmadan uygulanırsa sorunlar hallolacak! Eylül ayı içinde de yeni bir IMF Heyeti yine Ankara'ya geliyor. Rapor olumlu çıkarsa IMF Yürütme Kurulu Ekim'de toplanacak, Türkiye ile ilgili 10. İnceleme Raporu'nu değerlendirecek. Keten helva o zaman mı yanar, yoksa sonra mı bilemem ama bu aylar insanımızın en fazla masrafa girdiği dönemdir. Mesela okullar açılıyor. Havalar soğuyunca yakıt masrafı binecek vs. Arka plânda ise Türkiye zaten konumu itibariyle en hassas bölgede. Filistin'deki katliamlar bizi elbette ilgilendirir. Şam aracılık ediyor, Kuveyt ile Irak yakınlaşıyor. Bizi alâkâdar etmiyor mu? Suriye, Kıbrıs Rum kesimi ile flörte başladı, gidip gelmeler arttı. Nedenini bizim cevaplamamız gerekmez mi? Balkanlarda biraz barışa yaklaşılır gibi, 150 askerimiz de bu sulh'un korunmasında görevli, ancak Kafkasya, barut fıçısı Ortadoğu gibi. Her gün Çeçenler katlediliyor. Biraz aşağı iniyorsun Hazar Denizi'ne kıyısı olan ülkelerin burunlarından kıl almanın mümkünü yok. Bunlardan üçü soydaşımız, biri dindaşımız, biri komşumuz. Hepsiyle hukukumuz var. Taciz uçuşları başladı. Protesto notaları veriliyor. Ehh.. ekonomik kriz'i düzelteceğiz diye gözümüzü kapatacak hâlimiz yok. Zaten Azerbaycan ile ikili anlaşmalarımız bizi Bakü'nün diliyle "garantörlük"e mecbur kılıyor. Kime karşı? İran'a karşı elbette. Peki Türkmenistan da Azerbaycan'a nota verdi? Bakü bunu sert cevapladı. Aşgabat'ı bölgeyi siyasi krize sokmakla suçladı. Bakü'ye göre; nota uluslararası ilkelere ters. Hukuki bir ilkeye dayanmamakta. Sorunun temeli de Hazar'ın daha önce İran ve SSCB tarafından kullanılmasından kaynaklanıyor. Şimdiyse 5 bağımsız ülke sözkonusu. Hepsi anlaşacak, öyle karar verilecek. 1921 ve 1940 Anlaşmaları artık yok. 1969 ve 1978 uluslararası hukuk konvansiyonu uyarınca, bir ülkenin saf dışı bırakılması mümkün değil. Ama Tahran da, Bakü de, Aşgabat da kendi hakları diye nitelendirdikleri imkanlardan vazgeçmiyor. Rusya ve Kazakistan ise mesafeli. Çünkü daha önemli sorunlarla boğuşuyorlar. Vatandaşın fendi... ABD ve uluslararası finans kaynaklarıyla büyük petrol şirketleri kime yeşil ışık yakarsa o ülke kendini daha avantajlı kabul ediyor. Sorun da ne halloluyor, ne ölüyor. Uzayıp gidiyor. Kabak da Ankara'nın başına patlıyor. Çünkü bölgede bir kırlangıç kanat çırpsa, sürüyle şahin Türkiye'ye üşüşüyor. Yeni bir fatura daha bekliyor Türkiye'yi. Çünkü Bakü-Ceyhan boru hattı bu sorunların çözümsüzlüğünden etkileniyor. Kafkas ve Hazar enerjisini Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılması Tahran'ı kıskandırıyor mu? Neden olmasın? Gelgelelim Azerbaycan ile Gürcistan arasında da boru hattının Tiflis'ten geçirilmesi konusunda görüş ayrılıkları var. Sorun dondu, beklemede. Her gün değil, her saat Ankara'nın aleyhine. Bir de ülkenin içine düştüğü "ekonomik kriz" yaraya tuz basıyor. Sorun bir olsa iyi, onlarca. Sözü dinlenir bir ülke olmanın eksikliği yine kendini gösterdi. Belki de halkımız kötü yönetimden kurtulmak için AB'ye sıcak. Sosyolojik ve psikolojik arka plân hatırlandığında vatandaş AB'yi umut ve özlem olarak görüyor. O standarda hasretle bakıyor. Güçlü olmayı öyle tasavvur ediyor. Herkesin ve her kesimin değişeceğini sanıyor. Belki de böyle bir fırsatı kullanmakta fayda yaşanabilir. Denilebilir ki vatandaş, yöneticisinin önünde. ........ Ulaştırma Bakanı Oktay Vural Bey'e not: Kamunun iletişim hizmetleri sürekli zam görüyor. Peki insanlar karşılığını yeterince alabiliyor mu? Hayır. Son örnek epeyi süredir Ankara'da bozuk olan Kablolu televizyon Yayınları birkaç günden beri çileden çıkarmaya yetti. Vatandaş "15 milyona çile almak diye buna denir" diye serzenişte bulunuyor. Dikkatinize sunarım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.