Bu hafta pek bir mutluyum. Sormayın; keyfime diyecek yok maşallah... Benim biricik anneannem bize kalmaya geldi. Nicedir ikna ediyorduk eşimle ve nihayet geldi... Size biraz bu tatlı ponpondan bahsetmek istiyorum... Benim anneannem şeker mi şeker biridir. İnsana son derece huzur verir. Her türlü teselliyi kendisinde bulmak mümkündür. Eskilere dair çok güzel hikâyeler anlatır, nasihatler verir... Bazen anlattığını unutur tekrar tekrar anlatır. Ben de her defasında ilk kez dinliyormuş gibi kendimi kaptırırım... İnsanın hayatında böyle özel birilerinin olması acayip huzur veriyor. Hele de tatlı mı tatlı, anlayışlı mı anlayışlı bir ponponunuz varsa... Ponpon diyorum ama sanmayın ki kilolu. Değil, ben öyle diyorum. Anneanem 76 yaşında, ama görseniz maşallahı var. Gayet dinç, üstelik bir de teyzemin oğluna bakıyor. Düşünün gerisini siz. Hadi şimdi lütfen bu yazımın burasında kocaman bir "Maşallah" deyin anneanneme... Benim Ponpon'um biraz fazla yemek koysam hemen itiraz eder. Kilo almaktan pek bir çekinir. Ama az yemek için bir formül bulmuş kendince. Korse takıyor. Evet yanlış okumadınız hani şu karnımıza kullandığımız korseler yok mu, işte ondan... Çok şeker değil mi?... Bazen diyorum ki "Takma artık şu korseyi, neden çıkarmıyorsun?..." Hemen başlıyor tatlı tatlı anlatmaya; "Ben şimdi bu korseyi takmazsam çok yiyorum, ama takarsam midem küçülüyor az yiyorum"... Nasıl ama? Ne akıllı değil mi?... Bayılıyorum anneaneme, çok seviyorum kendisini... Emeği çoktur tüm torunlarında... Nazımız en çok O'na geçer. Tam on bir tane torunu var. Aslında on tane ama, ablamın oğluyla birlikte on bir oluyor... Hepimizin yaşına göre hareket eder, gönlümüzü hoş tutar... Acaba O'nun yaşına biz gelebilecek miyiz, ömrümüz yetecek mi?... Diyelim geldik, o kadar çok sevilecek miyiz torunlarımız tarafından. Hoşgörülü olabilecek miyiz?... Bir surular cevabını bilemediğim sorular. "Kişi ektiğini biçer" sözü boşuna söylenmemiş... Ne ekersek gerçekten de onu görüyoruz hayatımızda. Hoşgörü, sevgi, anlayış hiçbir zaman insana zarar vermez, bilakis fayda verir... Sevgi verirsek, sevgi alıyoruz. Üzüntü verirsek, üzüntü alıyoruz... Bir nevi alışveriş gibi... Ben şimdi bu yazımı yazıyorum ama, anneanemin henüz haberi yok. Bir yandan O'nunla sohbet ediyorum, bir yandan da yazımı yazıyorum. Hafta sonu yazımı okuyunca öğrenecek. Yani sürpriz olacak. Bana az önce dedi ki "Yazını da yazamadın bak, ne yapacaksın, ne zaman yazacaksın?..." Biliyor musunuz, benim en sadık okuyucum anneanem. Ne mutlu bana. Sen hiç merak etme ben yazdım bile dedim. Pek mutlu oldu. Bu aralar bahçeye merak sardım. Hazır anneanem gelmişken, bilmediğim bitkilerle ilgili sorular soruyorum. Güzel güzel anlatıyor. Gül ne zaman budanır, çiçeklere hangi gübre konur, salatalığın, domatesin, patlıcanın tohumları ne zaman kurutulur. Ürünler ne zaman hangi saatlerde sulanır. Hatta ve hatta köstebek sardı bahçemizi, nasıl baş edebileceğimizi bile anlattı. Bizim bahçıvanlara taş çıkarır valla. Şimdi ara verdiği üç aylar tesbihini çekmeye gitti. Şu an yanımda değil. En güzeli de anneanemin duasını almak. Sürekli evlatlarına ve torunlarına dua eder. Bundan güzel ne olabilir ki?... İşte böyle, bu hafta sizlere anneannemden bahsetmek istedim. Çünkü O, buna değer. Keşke hepimiz O'nun gibi yardımsever, sevgi dolu, ağzından duasını eksik etmeyen, tertemiz kalpli, anlayışlı, sabırlı olabilsek. Ne güzel olurdu değil mi? Sevgiyle...