Öyle anlar olur ki hayatımızda bir anda geriye gider, eskilere çok eskilere çocukluk yıllarımıza döneriz... Ah ah ne güzeldir o günler öyle değil mi?... Bazen bir resim, bazen bir anıyı hatırlamak bile yeter bizi o yıllara götürmeye... Ben de böyle bir yolculuğa çıktım annem sayesinde... Anneciğimi ziyarete gittiğimde bir baktım hemen odaya koşup elinde birkaç tane resimle geldi... Baktım baktım ve uzun bir yolculuğa çıktım... Bebeklikten tutun da, ilkokul, genç kızlığa ilk adım attığım yıllar ve üniversite yıllarım... Hepsi bir anda elime tutuşturuldu annem tarafından. Önce bir iç çektim ardından derin derin düşüncelere daldım. Dedim ya "Ne güzeldir o yıllar"... Bebeklik resimlerim siyah beyaz ve o kadar temiz, o kadar masum ki... Gülen bir yüz. Başına geleceklerden bihaber, hayata merhaba demenin mutluluğu gülümsememden belli o siyah beyaz karede... Ardından ilkokul yıllarım. Bakışlarımda şaşkınlık, en çok da heyecan hakim. Sonra genç kızlık resimleri... O yıllar belki de en çok kendimize güvendiğimiz yıllardır. Aslında biz öyle zannederiz. 18 yaşın verdiği gurur, biraz deli dolu, biraz şımarık, biraz da duygusallık. Anne ve babamızın bizi bir türlü anlamadıklarını düşünürüz o yaşlar. Türlü türlü hayallerimiz vardır geleceğe dair. Hayat bize çok kolay gelir. Hani erkekler için derler ya delikanlılık diye bence kızlar için de geçerlidir delilik. İçten içe kanımız kaynar, yerimizde duramayız. İlk aşklarımız, ilk terk edilişlerimiz, ilk hayal kırıklıklarımız hep o yıllarda başımıza gelmez mi?... Yani ilklerin çoğunu nasıl oluyor bilmem ama o zamanlara sığdırmayı başarıyoruz. Biraz belki de gerçeklerle ilk karşılaşmamız diyebiliriz. Hayatı tanımaya başlarız yavaş yavaş. Ve sonra hayatımın en çok özlediğim dönemleri, üniversite yıllarım... İnanın o kadar çok özlüyorum ki o yılları, nedenini hiç bilmeden!. Aslına bakarsanız çok zıt duyguları barındırırız o yıllarda. Mesela; en mutlu, en mutsuz, en refah, en zor diyebiliriz özetle. Ama yine de çok güzeldir. Tadı bir başkadır her nedense. Hem gelecek kaygısı, hem o anın tadını çıkarmak. Vizeler, finaller ama bir yandan da eksik kalmayan eğlenceler. Sınavlar öncesi günlerce eve kapanıp ders çalışmak, sınavlar sonrası hiçbir şey olmamış gibi hayatın tadını çıkarmak. İki duygu birden. Ama en güzelinden. Bir de benim gibi memur çocuğuysanız, aileniz tarafından size aydan aya yollanan parayla idare etmek zorundasınızdır. Biliyor musunuz o bile ayrı bir zevkti. Gerçekten. Ne enteresan değil mi? Kendi bütçenizi ayarlamak zorunda kalmak, idareli olmak, bazen ay sonunu nasıl getireceğinizi düşünmek bile özlenebiliyor. Tek başınızasınız ve kontrol sizde. Güzel olan bu belki de. Bunu hakkıyla başarabilmek de. Keşke o zamanlar hocalarımızın sözünü dinleseydik de, "Kıymetini bilin bu dönemlerin" sözlerini kulak arkası etmeseydik. Belki de zamanında aynı sözleri onlara da hocaları söylemişti. Neyse geldi geçti. Bari bu dönemlerimizin -hangi yaşta olursak olalım- kıymetini bilelim. Sonra resimlere baktığımızda "Ah ah geçti güzelim yıllar" dememek için. Bize verilen her şeyin değerini bilelim, en ufak sıkıntıda pes etmeyelim, üzülmeyelim, hayatı ıskalamayalım. Çünkü bugünlere geri dönmek mümkün değil ki. Anneannem hep ablamla bana der ki: "Siz benim yaşıma gelirsiniz ama, ben sizin yaşınıza dönemem"... Ne kadar da güzel özetliyor değil mi her şeyi. Evet bu yazımı okuyan herkese söylüyorum; "Dönüşü olmayan bir yolda ilerliyoruz, her anın kıymetini bilelim..." Sevgiyle...