Hillary ile Obama arasındaki yarış kızışıp da başa baş bir hal alınca gözler "süper delegeler"e dikildi. Bugünlerde en çok duyulan kelime bu. Bir şeyin süperi varsa, o şeyin süper olmayanı, sadesi de vardır! ABD'nin seçim sistemi de bir garip... (Garip dedim ama "ince" hesaplara dayanan dengeleri gözeten bir sistem). Ön seçimlerde partiler başkan adaylarını belirlemeye çalışıyor. Demokratik Parti'ye oy atan seçmenlerin önünde iki aday var ya, bir eyalette bu iki adaydan hangisi daha fazla oy alırsa o eyaletin bütün delegeleri o adayın hânesine yazılıyor. Yazıla yazıla toplanıyor. Sonuçta en fazla delege kazanan isim, partinin adayı oluyor. Yani o "sade delegeler" eyalette seçmenden hangi aday fazla oy alırsa oylarını o aday için kullanacaklarını baştan "taahhüt etmiş" delegeler. Hâlihazırda Hillary ve Obama arasında toplam delege sayısı bakımından az bir fark var, Obama biraz önde. Ama henüz ikisi de, partinin başkan adayı olmak için şart koştuğu delege sayısına ulaşabilmiş değil. Böyle durumlarda süper delegelerin rolü daha da artıyor. Onlar oylarını "taahhüt etmemiş" delegeler. Tercihlerini kullanmakta tamamen serbestler. Karar gününden önce tercihlerini birkaç defa değiştirebilirler de. Bir eyaletin süper delegeleri reylerini o eyalette seçmenden daha fazla oy alan aday lehine kullanmak zorunda değil. Demokratik Parti'nin 796 süper delegesi var. Süper delegeler, parti yöneticileri, valiler, Kongre üyeleri, eski başkanlar arasından seçiliyor. Bu gidişle Demokrat Parti'nin başkan adayını bu süperlerin oyu belirleyecek. Yani Obama halktan daha fazla oy alsa da "sade delegeleri" rakibinden fazla olsa da sonuçta başkan adayı olarak gösterilmeyebilir. Cumhuriyetçi Parti'de McCain rakibinden açık ara önde olduğundan orada süper delegeler çok belirleyici rol oynamayacak gibi. İki popüler isimden birinin aday olarak seçilmesine çalışılırken, halk arasında Beyaz Saray'da iki ismi birden görme istekleri de dillendirilmekte. "Neden ikisi birden olmasın?" diyenler var. "Biri başkan, öteki başkan yardımcısı olarak. Birinin tecrübesi, ötekinin enerjisi, rüya gibi bir ekip olurlar." Time dergisinin bir anketinde Demokratların yüzde 62'si Hillary aday olursa başkan yardımcılığı için Obama'yı seçmesini istiyor; yüzde 51'i de Obama aday olursa başkan yardımcılığı için Hillary'yi seçmesini. Tabiî ki tarafların kurmayları bu fikre sıcak bakmıyor. Amerikan cumhurbaşkanlarının biyografilerini yazan bir uzmanın görüşü de şu: "Hillary ile Obama'nın hamurunu karıp tek bir kişi meydana getirebilsek tecrübe ile karizmanın muhteşem birlikteliği olurdu." Anlamışsınızdır, Hillary tecrübeyi, Obama karizmayı temsil ediyor. Benzeri dilekler siyasî tarihimiz boyunca bizim ülkemizde de dillendirilmiştir. Farklı partilerden sevdiğimiz, takdir ettiğimiz isimlerin, hatta partiler dışından olup da bir konuda sivrilmiş, başarılara imza atmış isimlerin aynı kabineye girmelerini, Meclis'in başına geçmelerini, Çankaya'ya çıkmalarını ülkenin menfaatleri adına el ele, omuz omuza vermelerini, birlikte hareket etmelerini istemişizdir. Hayır, koalisyon meselesini kastetmiyorum. Elbette seçim sonuçlarına göre koalisyonlar kurulmuştur. Bu dediğim koalisyon gerekli olmadığı halde bazı çok değerli isimlerden partilerine bakılmaksızın faydalanılması. Ama politikacılar halkın bu fikrine, bu isteğine hiçbir zaman sıcak bakmamıştır. Halkların bu dileği mi çocukça, politikacıların "ben hırsı" mı çocukça, karar veremedim.