Abdürrahim Karakoç'un ardından

A -
A +

Seksen öncesi üniversite yıllarımızda öğrenci gecelerinde mutlaka okunan şiirleri vardı onun. Her biri bir isyan çığlığı gibi. Bizim de derdimiz, niyetimiz isyanlarımızı haykırmaktı zaten. Gerçi o "İsyanlı Sükût" diyordu: Gitmişti makama arz-ı hal için,/"Bey" dedi yutkundu eğdi başını,/Bir azar yedi ki oldu o biçim,/"Şey" dedi yutkundu eğdi başını. Ondaki, bölge ağzı taklitleri ve mahallî kelimeler ile zenginleşmiş sosyal tenkitler, hiciv, mizah, öfke tam bize göreydi! İşte Hâkim Beğ: Gene tehir etme üç ay öteye,/Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ./Otuz yıl da babam düştü ardına,/ Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ./Yaşım yetmiş iki, usandım gel git,/Bini buldu burda yediğim zılgıt,/Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!/Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ. Sonra Tohdur Beğ: Avrat yeğin sayrı, benim karnım aç,/ Keyf için gelmedik bura tohdur beğ./Fukara harcından yaz da bir ilâç,/Olsun derdimize çare tohdur beğ./Yedi baş horanta yıkık hânede,/Tüm kazancım bini bulmaz senede;/Yüz pangunut helâl olsun gene de;/Ben nereyim, beşyüz nere tohdur beğ? Kabaklı Hoca onun hakkında şu hükmü verir: "Abdürrahim Karakoç öyle bir yerdedir ki, hem köylünün, kasaba yoksulunun kendisidir, hem de çevresindeki bazı aydınların kusurlarını görüp yüzlerine vuracak derecede görüş sahibidir... O, İslâmcı-milliyetçi düşüncenin bayrağını yiğitçesine açmış ve uğrunda pervasız, samimî cihad etmiştir." Yıllar sonra bir gün güzelim "Mihriban" türküsünü dinleyip de bu şiirin sahibinin de Abdürrahim Karakoç olduğunu öğrenince, doğrusu şaşırmadım desem yalan olur. Bizim okuya geldiğimiz o hiciv yüklü toplumsal şiirlerin şairi böylesine lirik mısraları nasıl yazabilirdi? Bir aşkı böylesine derin ve içli nasıl terennüm edebilirdi? Şairlik kudreti böyle bir şey olsa gerek! Biz 80 öncesi Mihriban'ı bilemezdik elbette. O buhranlı yıllar Mihriban'a göre değildi. O yıllar: Sarı saçlarına deli gönlümü,/Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban./Ayrılıktan zor belleme ölümü,/Görmeyince sezilmiyor Mihriban, diyebileceğimiz yıllar değildi. Tozun dumana karıştığı o günlerde bize ancak isyanlar münasip düşerdi: Dedim: Düzen nasıl? Dedi düzendir./Dedim: Politika? Dedi kazandır,/Dedim: Şu kekeme? Dedi, ozandır./ Dedim: Dil döken kim?/Dedi ki, çok çok... Bazı şeyler de değişmiyor galiba ya! Mekânı cennet olsun!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.