Seyahat insana dünyanın ne garip bir dünya olduğunu gözleriyle görmek fırsatı veriyor. Atlantik Okyanusu'ndaki Türk ve Kaikos Adaları devletinin merkezi olan Büyük Türk Adası'nın yegâne yerleşim birimi Cockburn kasabasının bir sokağında, tek katlı bir evin bahçesinde dokuz-on yaşlarında görünen, örgülü saçlı, kapkara bir kız çocuğu sokaktan geçmekte olan bu iki yabancıyı süzüyordu. Biraz utangaç, biraz meraklı... Adını sorduk, yaşını sorduk, okulunu sorduk, ikinci sınıfa gidiyormuş. "Al dedik," sonra, eline 1 dolar çıkarıp verdik, "..dondurma alırsın." Mahcup gözlerle gülümseyip parayı aldı, avucunda sıktı. Sonra bize dedi ki: "Gemiden inenler var mı başka?" Gemiden inenler yeni 1 dolarlar ihtimali demekti. Sabah sabah tek bir dolar onun içinde umutlar yeşertmişti. Halbuki gemiden inip de bu sokağa giren, bu çocuğu gören başka kimse olmayacaktı. Gemide 2000 kişi vardı, adayı inip gezmeye değer bulan 20 kişi ya vardı, ya yoktu. Çünkü biliyorlardı ki henüz turizme açılmamış bir yerdi burası, gemi sadece yeni yapılan limanın şerefine uğramıştı. İnen 20 kişi de bu sokağa girmedi, bu çocuğu görmedi. Bu çocuğun dedesini ve ninesini de 1966'da yatıyla adaya yanaşan Kraliçe Elizabeth görmemişti. Kasabanın bir kaç önemli yerine resmî ziyarette bulunup yatına geri binmişti. İnsanlar genellikle böyle... Yeni bir ülkeye gittikleri zaman sadece sanat eserlerini, tabiat harikalarını, turistik tesisleri arıyorlar. Ve insanı, sade insanı görmezden geliyorlar. Halbuki dünyanın her yerinde insanlar yaşıyor. Atlas Okyanusu'nun Karayip Denizi'nde adalardan adalara geçtikçe ülkeden ülkeye geçiyorsunuz. Güçlü devletler onsekizinci, ondokuzuncu, yirminci asırlarda buraları paylaşmış. Bu ada benim, şu ada senin! Her birine bir Hıristiyan azizinin adını vermişler. Zaman zaman adalar el değiştirmiş. Türk ve Kaikos Adaları İngiltere'nin denizaşırı sömürgesi. Sonra Virgin Islands denilen adalar grubu var; kimisi ABD'nin mülkü, kimisi İngiltere'nin. Kardeş payı yapmışlar aralarında. Hele bir ada var, Saint Martin... Bir yanı Fransa'nın, bir yanı Hollanda'nın. Dünyanın iki ayrı devlete sahip en küçük adası. İki yaka arasındaki fark şu: Fransa'nın mülküne geçerken emniyet kemerlerinizi bağlamanız gerek, yoksa polis 20 dolar ceza yazıyormuş, Hollanda tarafında (o tarafa Sint Maarten deniyor) denetleme yokmuş, şoförümüz Hollanda'ya geçer geçmez kemerini çözdü. Bunun dışında ne pasaport, ne kimlik kontrolü, ne polis kulübesi, ne bir şey... Her iki tarafın yerlileri aynı zenci halk. Ama o devlet burası benim demiş, öteki devlet şurası benim! Peki nasıl paylaşmışlar? Rivayete göre yarış tertiplenmiş. Adanın doğu yakasında iki takım başlama çizgisinde sırt sırta durup Fransızlar kuzeye doğru, Hollandalılar güneye doğru adanın kıyısından yürümeye başlamışlar. İki takım gide gide bir noktada buluşmuş, oradan itibaren başladıkları noktaya bir sınır çizgisi çekilmiş. Fransızlar daha hızlı yürümüş de, o yüzden Fransız yakası biraz daha geniş. Evcilik oyunu gibi... Bu devletler nerede, bu adalar nerede? Halkının ne dili benzer İngiliz'e, Fransız'a, ne rengi... Gerçi Birleşik Krallık sömürgesi adalarda İngilizce konuşuluyor, Fransa'nın sömürgelerinde Fransızca, Hollanda'nınkilerde Felemenkçe. Başlarındaki idarenin dilini çaresiz öğrenmişler, ama onları yerli dillerle, hatta biraz da İspanyolca'yla birleştirip yeni bir terkip ortaya çıkarmışlar. Ama din külliyen benzemiş! Her devlet diniyle beraber gelmiş. Bu ufacık tefecik adalarda adım başı kilise var. Her mezhepten... Saint Maarten'de yemyeşil kubbeli, yemyeşil minareli, şerefesi hilâlli küçücük bir cami gördüm. İşte o cami devlet kuvvetiyle gelmemiş!