Çiftçiler "ürettiğimiz malları değerinden satamıyoruz" diyor. Esnaf "siftahım yok" diyor. Hükûmet "kredi lâzım, borç para lâzım" diyor. ABD "insanî yardım yapıyorum" diyor. Bir taraftan uçaklar bomba bırakıyor, öte taraftan yiyecek ve ilâç dolu paketler... Hükûmetimizin ekonomiden sorumlu bakanı yahut başbakanı, oturdukları masaların başında Amerikalı yetkililere dese ki: "Afganistan'ın başına yağan bombaları ülkenizden getiriyorsunuz, elbette onlar Amerikan malı, onlar bir tek sizde var... Ama attığınız yiyecek paketlerini bizden alsanız...." Durup durup para istemekten, kredi dilimi beklemekten daha şerefli bir anlaşma olmaz mı? ABD ile TC arasındaki mevcut ticarî anlaşmalar uygun olmayabilir ama savaş halinin kendine mahsus kanunları vardır. Amerika'ya Amerikan bayrağı yapıp gönderiyoruz ya... Kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, fındık, çay, makarna, pirinç... Neyimiz varsa... Sonra battaniye, postal, parka, atkı, eldiven... Ne üretiyorsak ... Afgan halkının ihtiyaç duyacağı her şey bizde var. Aynı kültür dairesine mensup olduğumuz için bizden gidecek mallar onlara daha da tanıdık gelecektir. Yirmi küsur yıldır devam eden savaşların mağduru Afgan halkının yaralarını sarmak çok zor, dertlerine deva olmak çok zor, yüzlerini güldürmek çok zor ama bizim kriz mağduru halkımız da karnı doygun, sırtı pek, neşeli, sağlıklı bir dönem yaşamıyor. Ekranlardaki bol magazin programları bile gerçekleri örtemez oldu. Öyleyse iki türlü fayda sağlayacak bir formül düşünmeliyiz. Paketler taa Amerika'dan getirileceğine, Türkiye'den yüklense... Zaten koynumuz Amerikan uçaklarına açık değil mi? Üreticiler, imalatçılar emeklerinin karşılığını alacaklarını bildiklerinde mallarını götürür, İncirlik'e teslim ederler. Böylece memleketin kan ağlayan çiftçisine, esnafına bir hareketlenme sağlanır. Atelyeler, fabrikalar tam kapasite çalışarak gerekli malların üretimine geçer. Kapanmanın eşiğine gelmiş iş yerleri canlanır. İnsanlarımız iki türlü mutluluk duyarlar. Birincisi, emeklerinin karşılığını alacaklar, cepleri para görecektir, ikincisi bir Müslüman halka yardım etmiş olacaklardır. Kızılay bir yandan gücü yettiğince yardım uçakları göndersin. O ayrı... Bu iş Amerika ile aramızda geçici bir ticarî anlaşma olacaktır. Bush yönetimi Afganistan yardımı için 500 milyon dolar ayırdı. Yani bizim insanlarımız ille de kahvelerde, evlerde iş yok, para yok diye kara kara düşünüp oturacak, idarecilerimiz de dışarıdan gelecek yardımları, verilecek kredileri mi bekleyecek? Hükûmetten bu yönde bir hareket bekliyoruz. Geçici bir kanun gerekiyorsa Meclis hemen teklif verip çıkarsın. Meclisimiz isterse son derece hızlı çalışabiliyor. Devlet adamlarımız, "sorgusuz sualsiz verdiğimiz desteklere karşı bu da bizim şartımız" diyerek, böyle bir protokolün imzası için ağırlıklarını koyamayacaklarsa "idare eden" değil, "idare edilen" mevkiine düşmeleri tehlikesi başgöstermiş demektir. Amerika'nın her teklifine "peki" dedik, bir teklif de biz götürelim... Böyle bir teklif kredi dilimi sormaktan, borç ertelemesi istemekten, ek kaynak aramaktan daha kolay, daha şerefli, bir devlete daha çok yakışan bir tavır değil midir? Son yıllarda Türkçe'deki en meşhur anonim söz "Devlet el atsın!" oldu. Devletin her şeye el atması gerekmez ama işte bu konu gerçekten el atmasını beklediğimiz bir konudur. ABD ile böyle bir protokol imzalansın. Hem bizim insanımızın yüzü gülsün, hem mallarımız hayırlı bir işe yarasın. Bir grup çiftçi okuyucumuz "tarladan kaldırdığımız ürünleri değeri üzerinden alan yok, verilen fiyatlar masrafımızı karşılamıyor, elimizde kalan kamyonlar dolusu mahsulü dere yataklarına deviriveriyoruz, şurada burnumuzun dibinde Afgan halkı açlık çekerken bu onlara da, bize de revâ mıdır?" diye şikâyetlerini ilettiler. Bu sese kulak vermek gerek. ............ (Hüseyin Hilmi Işık'a Cenab-ı Allah'tan rahmet; ailesine, dostlarına, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Mekânı cennet olsun.)