Onbeş gün Türkiye'deydim, Saddam yakalandı. ABD seçim sath-ı mâiline girdi. Önümüzdeki aylarda Usame Bin Ladin de yakalanırsa şaşmayın! Saddam'ın yakalandığı gün Kıbrıs'ta seçim vardı. Sonuçlar ortada. Türkiye de Kıbrıs konusunda bir sath-ı mâile girdi. Yalnız ne çeşit bir sath-ı mâil olduğu henüz belli değil. Bizim "sath-ı mâil" biraz zoraki, çünkü yıl bitiyor, Mayıs geliyor. "Çözüm mü çözümsüzlük mü?", "çözüm isteyenler, çözümsüzlükten yana olanlar" diyerek işi iki kaba maddeye döküp, böylece zihinlerde olumlu ve olumsuz intiba bırakan iki kasıtlı başlık altında toplayarak, Kıbrıs'ın millî davamız olduğu gerçeğini kabul etmeyi "çözümsüzlük" olarak değerlendirmek ne kadar doğru? Çözüm denenin çözüm olduğundan ne kadar eminiz? Çözümsüzlük ise elbette canlara tak etmiştir. Birşeyi çözmek iyidir de, ya çözdük sanırken büsbütün dolaşırsa... Zürih ve Londra anlaşmaları 1960 yılında iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kurdu. Hemen ardından Kıbrıs, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Garanti Anlaşması ise bu cumhuriyetin sigortası hükmündeydi. Garanti Anlaşması'nın birinci maddesinde, "Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısmen herhangi bir siyasî veya iktisadî birliğe katılmamayı taahhüt eder" denilmektedir. Dördüncü maddede ise şöyle bir ifade yer alır: "Ortak veya anlaşarak hareket mümkün olmadığı takdirde garanti veren her üç devletten herbiri, bu anlaşma ile kurulan düzeni tekrar kurmak amacı ile harekete geçmek hakkını saklı tutarlar. Nitekim, Barış Harekâtını, bu dördüncü maddenin verdiği hakka ve sorumluluğa dayanarak yaptık. Yalnız bu harekât yarım kaldı, siyasî bir başarıya dönüştürülemedi. Fırsatları birer birer kaçırdık. Güney Kıbrıs'ın AB'ye müracaatı, bu müracaatın AB'ce kabulü bu anlaşma hükümlerini ihlâldir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bir devletle değil, 15 devletle birden, bütün Kıbrıs adına siyasî ve iktisadî birliğe girme yolundadır. Bu yenilir yutulur şey değildir. Kıbrıs hem Türkiye'nin, hem Yunanistan'ın birlikte girmedikleri milletlerarası ittifaklara katılamayacağına göre, Türkiye girmeden AB'ye girerse söz konusu anlaşmayı çiğnemiş olur. Kıbrıs Rum kesimini bir yana koyun, burnundan kıl aldırmayan anlı şanlı Avrupa Birliği, bu müracaatı kabul etmekle milletlerarası hukuka aykırı davranmaktadır. Bunlar herkesçe malum olan gerçeklerdir. Herkesçe malumdur ama Ankara tarafından bir türlü gür sesle ilân edilememektedir. "Ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği!" hedefine kilitlenmiş olmakla mı ilgili bu tavır? Kıbrıs konusunda "Annan Planı" ortadadır. Peki "Ankara Planı" nedir? Ankara Planı nerdedir? Henüz üç maddelik, dört maddelik olsun, açık seçik bir "Ankara Planı" görmedik. Biz, "Planımız budur, Nisan sonuna kadar bu planı kabul etmezseniz, ortak ve anlaşarak hareketin mümkün olmadığı zamana ve zemine girilmiş ve milletlererası hukuk ihlâl edilmiş olacağından Garanti Anlaşması'nın dördüncü maddesi gereği harekete geçme hakkımız vardır" diyen bir yiğit ses duymak istiyoruz.