Anlayamıyorum

A -
A +

Orhan Veli "Anlatamıyorum" demişti. Kimi anlatamaz, kimi anlayamaz. Herşeyi anlamak zorunda değilim. Herşeyi anlamak kaabiliyetine sahip olmayabilirim. Yine de sormak ve anlamaya çalışmak insan olmanın vazgeçilmez şartıdır, öyle değil mi? Ben anlayamıyorum. Benimki "moro romantico" değil, dümdüz realite. Lütfen şu meseleleri anlayanlar münasip bir dille bana da anlatsın. Televizyonlardaki kadın sunucular, sahnelerdeki kadın şarkıcılar hep yarı çıplaktır da, erkek sunucu ve şarkıcılar neden pantolon ceketli, en azından pantolon gömleklidir? Belediyeler durup durup gecekondu yıkımları yapıyor. Ağlaşan çocuklar, ellerinde sopalarla, taşlarla yıkım ekiplerine saldıran kadınlar, polisleri kucağındaki çocuğu atmakla tehdit eden damlardaki babalar... İyi de, bu gecekondulara belediyeler suyu, elektriği bağlamış, iyi kötü yolunu, kanalizasyonunu döşemiş. Yani buraları bir anlamda tanımış. Sonra da yıkmaya gelmiş. Kamunun arazisini işgal edip iki göz ev diken ve orayı sahiplenen vatandaş suçludur amma ufuktaki seçim sandıkları yüzünden o ruhsatsız, tapusuz, plânsız mahallelere yol, su, elektrik döşeyen idarelerin hiç mi kabahati yoktur? Bakkalları koruyacağız diyerek marketlerin şehir dışına yapılması gibi saçma bir çözüm düşünüleceğine, süpermarket açmak isteyenlere, bina etrafına şu kadar arabalık park yeri yapma mecburiyeti getirilmesi daha mantıklı, daha medenî bir çare değil midir? O zaman mesele kendiliğinden hallolmayacak mıdır? Süper ya da hipermarketçiler, o kadar arabalık park yerini yapacak arsayı buluyorlarsa ne âlâ, bulamıyorsa zaten şehir dışına taşmak zorunda kalmayacaklar mıdır? "Çok gizli kayıtlı bir habere göre.." diyerek televizyonda haber vermek, basın yayın ahlâkına yakışır mı? Çok gizli kayıtlı haberi siz nasıl ele geçirdiniz diye soran olmaz mı? Milyon dolarlık, birkaç yüz bin dolarlık düğünlerden, derneklerden söz ediliyor. Ortada dönen bu kadar paradan herkese bir şey düşer sanırım. Bütün o düğünlerin, derneklerin alt yapı işleri, çiçekçileri, berberleri, terzileri, taksileri, çalgıcıları, ahçıları, garsonları, onların aileleri derken... memlekette para darlığı olmadığı kanaatine varsam hata mı etmiş olurum? İstanbul ve tatil kasabalarımızın renkli geceleri daima müşteri bulur, onlara mutlu azınlık der geçeriz ama bütün vilayetlerimizde verilen konserlere onbinlerce kişi geliyor. Ekranlarda herkesin neşeli, mutlu, biraz da çılgın olduğunu görüyoruz. Heyecandan bayılan, direklere tırmanan, müziğin nağmeleriyle coşan, fıkır fıkır oynayan insanlar... Bu insanlar, bazen saatlerce ayakta konser dinleyecek enerjiyi, morali, zamanı bulduklarına göre memlekette işler yolunda da biz boşuna mı üzülüyoruz? Açık oturumlardan, yorumlardan, röportajlardan anladığıma göre; tecrübelerine, bilgilerine başvurulması gereken, ünvanları ve mevkileri etkili olan aydınlarımız, sokaktaki ferâset sahibi vatandaşlarımız ekonomik hayattaki aksaklıkların, dertlerin sebebini biliyor. Yine de sıkıntılardan, darlıktan kurtulamıyoruz. Sebepleri bilmeyenler kim o halde? Yoksa herkes biliyor da, bilmek kâfi gelmiyor mu? Hatadan dönmek fazilettir ama insanların millî gurur anlayışı 48 yahut 72 saat içinde yüzseksen derece nasıl değişir, geri adım atmayız derken iki adım geri nasıl sekilir? Millî gurur borç için el açmamak değil midir? Anlayamıyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.