Deyin ki bana: Koylarımız yağmaya açılıyor. Ayağa kalkalım. Deyin ki: Ülke topraklarını yabancılara satıyoruz. "Ne var bunda, mütekabiliyet yok mu?" Türk vatandaşları da gidip Napoli'de, Marsilya'da, Amsterdam'da, Frankfurt'ta gayrimenkul alabiliyorsa mütekabiliyet vardır. (Almanya'da üç nesildir ter akıtıp da mülk sahibi olanları saymayacaksınız). Sade bir Türk vatandaşı, çalışmakta olan ya da emekli bir Türk vatandaşı gidip de Avrupa'nın bir tatil beldesinde kendine bir yazlık alabiliyor mu? Onların 100 aldığına karşılık biz 1 alabiliyor muyuz? Deyin ki: Hangi mütekabiliyet? Deyin ki bana: Memleket topraklarının dört bir tarafından zehirli variller fışkırıyor. Devletten ruhsat alarak, kayıt kuyudatla kurulmuş fabrikalar bile kanserojen atıklarını ortalığa saçıyor, devletin eli kolu bağlı. Deyin ki: Meclis'te çevre kanununun görüşüleceği Genel Kurul'a yeterli sayıda milletvekili teşrif etmediği için oturum yapılamadı. Deyin ki bana: Çevre kanununda değişiklik öngören bu tasarı zaten 11 yıldır raflarda bekliyordu. Halkın sağlığıyla oynamakta olan, adı ortada dolaşan ve dolaşmayan kuruluşlar hakkında işlem yapılabilmesi için bu değişikliğe bel bağladık. Deyin ki: Trakya bölgesindeki sanayi tesislerinin yüzde 85'i ruhsatsızdır. Deyin ki: Bayındırlık Bakanı devlet yollarının yüzde 64'ünün projesi olmadığını açıkladı. İstanbul'un 32 ilçesinin 20'sinde gecekondu meselesi var. İstanbul'un yapılarının yüzde 70'i kaçak. İstanbul hastahânelerinin yüzde 86'sı depreme dayanıklı değil. Deyin ki: Çocuk bayramı olan tek ülkeyiz ama uyuşturucuya başlama yaşı 13'e kadar indi. Deyin ki bana: Merkez Bankası Başkanı'nın evi beş şiddetinde depreme dayanmaz, yıkılır. Olabilir, kabul! Deyin ki bana: Merkez Bankası Başkanı'nın evinin kapısındaki ayakkabılar çamurlu, çünkü başkentimizin bile sokaklarını çamursuz hale getiremedik. Doğru! Gelin bunları konuşalım. Yoksa beyaz Türkmüş, siyah Türkmüş... Bu ne gerici bir anlayıştır? Nerde, hangi devirde yaşıyoruz Allah aşkına? Yirmibirinci asırda hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik derken... Irkçılığın, siyah-beyaz ayrımının insanlık tarihinde açtığı derin yaralar, bu yaraları sarmak için verilen mücadeleler tarihin ibret sayfalarında yazılı iken.... Millete "Kaf Dağı"nın tepesinden bakma hakkını kim verdi size? Başı örtülü kadınmış, başı açık kadınmış, hangi kadın rol model olacakmış? Evin kapısında ayakkabısını çıkaranlar varmış! Türkiye'nin derdi kılık, kıyafet, örtü, pabuç... değildir. Ayıptır beyler! Hele dışarıdan bakınca daha da ayıp oluyor.