Ba'de harab-ül Bağdat!..

A -
A +

New York Metropolitan Müzesi'nin bodrum katı kadîm Mısır eserleriyle lebâleb doludur. Öyle küçük boy çanak çömlekler, takılar falan değil, devâsa âbideler, cesim heykeller... Herbirini yerinden kıpırdatmak için Saddam'ın heykelini deviren vinçlere benzer aletler gerekir. İlk gördüğümde bunlar Mısır'dan nasıl getirildi diye şaşmıştım? Tarihî eser kaçakçılığı deyince ufak boy eserleri, yazma kitapları, bibloları, tabloları düşünüyorum. Gözden nihan edip "yürütülmesi" nisbeten kolay olanları. Ya bunlar ne? Bu birkaç adam boyunda ağır taşlar nasıl geldi buraya? Tabiî ki gemilere yüklenip de getirilmiştir ama yani bugünkü Mısır devleti bu kadar çok tarihî eserin, bu kadar büyük boy tarihî eserin Amerika'ya göç edişine göz mü yummuştur, kayıtsız mı kalmıştır, seyirci mi kalmıştır, bîhaber mi kalmıştır? Hangi fiili kullanacağıma hâlâ karar veremiyorum. Osmanlı altı yüz sene yaşadı. Bu sürenin dört yüz yıla yakın zamanında dünyanın en güçlü devletiydi. Bizim müzelerimizde dünya ülkelerinden koparılıp getirilmiş eserler yoktur. Ne varsa kendi yaptıklarımızdır, kendi topraklarımızın altından çıkanlardır, ya da dışarıdan hediye olarak gönderilenlerdir. Sultanahmet'teki Dikilitaş bile Mısır'dan oraya Bizans döneminde getirilmiştir. Biz fethettiğimiz ülkelerin zenginliklerini yağmalayıp Anadolu'ya taşımamışız. Bağdat Millî Müzesi talan edildi. Bu yağmayı Bağdat'ın çapulcuları yaptı. Hiçbiri o müzeyi bir kere bile ziyarete gitmiş insanlar değildi. İki ihtimal var: Ya siyasî rejime, baskıya, yoksulluğa, itilmişliğe duydukları öfkenin fren tutmayan bir patlamasıdır bu. O kadar cahil ve şuursuz ve gözü dönmüş kalabalıklardır ki yağmaladıkları eserlerin Saddam'la zerre kadar ilgisi olmadığını düşünecek durumda değillerdir, içlerinde bastırılmış ne varsa hınçla dışa vurmaktadırlar. Ya da milletlerarası tarihî eser kaçakçıları, onları, yine bu öfkelerini kullanarak ufak paralarla kiraladı; müzeyi yağmalattırıp eserlere gizlice el koydu. Belki ikisi birden. İkisi de alçakça. Çapulcuların tavırlarına bakarak bir milletin karakteri üzerine elbette hüküm veremeyiz ama onların dışarıdan ithal edilmediklerini, oraların insanı olduklarını da unutmayalım. Her ülkede böyle çapulcular ve fırsatçılar bulunur. Birkaç seneye kalmaz, Bağdat'tan yürütülen Mezopotamya eserlerinin; kabaran öfkelerle yere çarpılmayan, ayaklar altında ezilmeyen, ulaşım sırasında parçalanmayanlarını Metropolitan Müzesi'nde görmeye gideriz artık. Çetin Altan üstad bir ütopyasından bahsediyordu geçen hafta. "Silahtan para kazanma dönemi aşılsa, İstanbul-Tokyo arası ulaşım yarım saate inse, küresel bir belediyeler federasyonu kurulsa... Ne sınır kalmış, ne pasaport, ne Hazine'den geçinmeli demagoglar saltanatı..." Sonra bu ütopyaların gerçek olabileceği umuduyla hatırlatma yapıyordu: "Leonardo Da Vinci'nin çizdiği uçak planı da ütopyaydı, Jules Verne'in yazdığı Aya Seyahat da." Doğru, ütopya denilen pekçok şey gerçekleşti. Yalnız gözden kaçırmayalım ki, uçağın keşfi de, Ay'a gidiş de teknolojik gelişmelerdir. Evet, İstanbul-Tokyo arası yarım saate inebilir, o da teknoloji. Ben New York-İstanbul arası bir saate inse diye yıllardır sızlanıyorum, olacaktır belki. Ama küresel belediyeler federasyonu kurulması, silahtan para kazanmaktan vazgeçilmesi... falan dediniz mi, bunların hayalini bile kuramıyorum. Çünkü bu işlerde insanoğlunun hırsları, açgözlülükleri, doymakbilmezlikleri, kinleri, kıskançlıkları, bencillikleri işe karışır. Ve bu noktalarda insanoğlu hiç değişmedi. Hâbil ile Kâbil devrinde nasılsa hâlâ öyle. Taş Devri, Bronz Devri, Orta Çağ, Yeni Çağ, Aydınlanma, Sanayi İnkilâbı, İletişim Çağı... Hepsinde aynı orman kanunu. Hepsinde aynı insan! Ancak kimi arslana yakın, kimi sırtlana... Bundan sonra değişeceğine dair de bir umut görmüyorum. Biraz daha gençken "Acaba bir gün insanların savaş denen şeyi kitaplardan okuyup 'Şu işe bakın! Atalarımız bir vakitler birbirlerini topluca öldürmek için resmî karar alıyorlarmış!' diye şaştıkları bir çağ gelir mi?" diye düşünürdüm. Artık düşünmüyorum. Öyle bir çağın gelmeyeceğine eminim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.