22Temmuz "bağımsızların seçimi" olacak diyorlar. 2007 Bağımsızların Yılı... Bağımsız adaylara öteden beri takdirle bakmışımdır. Bir siyasî partinin şemsiyesi altında olmaksızın, kendi başına meydana çıkabilmek kolay değildir. Bir parti listesine dahil olmanın getirdiği avantajlardan mahrum olarak sadece kendi ismine ve cismine güvenerek "Ben vekiliniz olmaya adayım!" demek her yiğidin harcı değildir! Her seçim döneminde böyle birkaç yiğit meydana çıkar. Ama bu seçimde bir şey oldu! Bağımsızlar patlaması! Bu patlama Güneydoğu Anadolu bölgemizde oldu ve bu patlamanın "kendi ismine ve cismine güvenen yiğit" sayısındaki hızlı artıştan kaynaklanmadığını herkes biliyor. Bir çeşit siyasî hülle durumu bu. Seçime giremeyen partinin işi kitabına uydurması. O yüzden "Bağımsız" var, "Bağımsız" var! Peki, hülleci olmayan bağımsızlar neden bağımsız oluyor? Bu kadar çok parti var, birinden birine yakın hissetmiyorlar mı kendilerini? Yakın hissettikleri partiler var da, onların listelerinde yer mi bulamıyorlar yoksa? Bağımsız olarak ortaya çıkabilecek kadar kendine güvenen, başarılarıyla sivrilmiş, kafası ve çantası projelerle dolu, bölgesinde sevilip sayılan insanlar siyasî partilerin tam da aradıkları isimler değil midir? Böylesi isimlere listelerinde yer vermemeleri mümkün mü? Maalesef bugünkü seçim sistemimize göre, mümkün... Yakından tanıdığım bir isim bana bunun mümkün olduğunu gösterdi. İzmir Yeşilyurt Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekim yardımcısı Mehmet Bayındır. İzmir İkinci Bölge'den bağımsız aday. Sahiden "bağımsız" aday! Doktor Bayındır bölgesinde o kadar sevilen bir isim ki! Bu sevgiyi haketmek için yıllardır gecesini gündüzüne katmış, dur durak bilmeden koşturmuş bir hekim. Hem tıp hekimi, hem toplum hekimi! "Neden bağımsız?" diye sordum. "Mecburiyetten" dedi. "Vatandaşın istediği adayı seçebilmesini sağlayan tercihli seçim sistemini maalesef getirmediler. Merkez yoklaması ile 'atama usulü' seçtirilen milletvekilliğini kesinlikle kabul etmiyorum. Çünkü; hem demokratik değil, hem de 'atanmış vekilin' yöresinden tercih edilerek seçilmiş vekil gibi özgür ve etkili hizmet veremeyeceğini biliyorum. Atanmış vekil değil, seçilmiş vekil olmak için, parmak indirip parmak kaldıran vekil olmamak için bağımsız aday oldum." Bayındır, "parmak indirip parmak kaldıran vekil" derken ciddî bir meseleye parmak basmaktadır. Milletvekillerinin birikimleri, tecrübeleri, projeleri partilerin hiyerarşik yapıları içinde eriyip gidiyorsa, geriye sadece 184, 367, 276 hesaplamaları kalıyorsa, yazıktır. Partiler, Meclis gruplarını bir kemiyet olarak algılıyorsa, keyfiyet ikinci plana düştüyse, yani nicelik niteliğin önünde geliyorsa, "bizim sözümüzden çıkmayacak biri olsun da..." düsturu işliyorsa oturup düşünmemiz gerekir. Çevresinde o kadar sevilip sayılan, çalışkan, idealist, başarılı insanlar, parti genel merkezlerinde görmezden geliniyorsa; yahut böylesi insanlar bir parti listesinden Meclis'e girdiklerinde ellerinin kollarının bağlanacağını -sadece parmaklarının serbest kalacağını!- hissediyorlarsa ve siyasî hizmetin çaresini bağımsız aday olmakta buluyorsa seçim sistemini sorgulamamız gerekir. Demokrasi iyi güzel, hâlihazırdaki en iyi sistem de, acaba "partiler olmasaydı..." mı desek?! Benim hariçten gazel okumama alıştınız. Dikkat edin derim, bağımsızdan bağımsıza fark var!