Bakünâme -3-

A -
A +

Bakü'de bir "içeri şeher" var. Sur içi... Eski Bakü. Bu durumda bir de "dışarı şeher" var tabii. Dışarı şeher benim yakıştırdığım isim. Kendileri "bayır şeher" diyor. İçeri şeher, yani eski Bakü, taş binaların, Arnavut kaldırımı döşeli daracık sokakların şehri. Binaların bir kısmı otel, lokanta, hediyelik eşya mağazası gibi turistlere hitap eden iş yerleri, bir kısmı da sade vatandaşın evleri. İçeri şeher'e araba girişi kontrollü. Kale kapısından parayla giriliyor, belli bir süre içeride kalınabiliyor, dolayısıyla içeride fazla bir trafik yok. Zaten giren arabalar da belli bir noktaya kadar gidebiliyor. Ondan ötesi yaya yolu, arabalara geçit yok! Merdivenler, kollarınızı iki yana açtığınızda duvarlara değdiğiniz sokaklar... İçeri şeher'in en dikkat çekici yapılarından biri Kız Kalası. Bakü'nün sembolü. Bu adın cazibesine kapıldığım içindir ki, İçeri şeher'de seçtiğim otelin adı da "Kız Kalası" idi. Kız Kalası ile ilgili "prenses, şah, yakışıklı" delikanlı üçlemesinin rol aldığı rivayetler, bu rivayetlere dayalı pekçok sanat eseri varsa da nedense ben bu defa çok realist düşünüyorum ve bu kalenin ya da kulenin savunma amaçlı olduğunu düşünüyorum. Bugün denizden biraz içeride kalmış olsa da, eski Bakü'nün coğrafyasına göre, on ikinci yüzyılda inşa edilmiş olan kule Hazar Denizinin hemen kıyısında, şehri denizden gelecek tehlikelere karşı koruyan bir burç olarak yükseliyormuş. Yine, düşman kuşatması sırasında şehirdeki kadınların güvenlik sebebiyle bu kulede toplandıkları, adını buradan aldığı rivayeti de akla yatkın. İçeri şeher'in darlığına inat bayır şeher, benim tabirimle dışarı şeher alabildiğine geniş... Upuzun, geniş mi geniş caddeler, devâsa binalar. Çoğu Sovyet döneminden kalma. Meşhur Azadlık Meydanı'nda inşaat vardı. Oradaki Dom Sovyet binası azametli, bir baskı rejiminin hatırasını akla getirdiğinden olsa gerek, ürkütücü. Ama hemen yakınındaki park yerinde patlıcan moru taksiler sıra sıra müşteri bekliyordu; onlar da bana yeni dönemin simgesi gibi geldi. Bakülüler onlara "London Taxi" diyormuş, Londra'daki taksilerin modelinde, zaten oradan satın alınmış arabalarmış. Bir de, renklerinden ötürü onlara "Badımcan" denildiğini öğrendim, Edebiyat Müzesi'ndeki mihmandarımız Kemâle Hanım kardeşimden. Yani patlıcan! Her günümüz yeni bir dost ile geçti Azerbaycan'da. Sâbuhi Bey, Könül Hanım, Samir Bey, Ramil Bey, Nurlan Bey... her günümüze renk ve tat kattılar. Anadolu'dan hepsine selâmlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.