Kurban Bayramı'nız kutlu olsun! Yeni yılınız da... Geçen hafta bugün (25 Aralık) Hristiyan dünyasında Noel kutlandı. Her yer hâlâ ışık denizi. Bu şehrâyin yeni yılın ikinci haftasına kadar sürer. Son sekiz-on yıldır Ramazan ve Kurban Bayramlarımız Amerika'nın bayramlar mevsimine rast geliyor. Önce Şükran Günü, sonra Noel... Ortalıktaki bayram havasını bir tarafından kendimize yontmamız mümkün oluyor. Bu sene de yılbaşı Kurban Bayramı'nın ilk gününe denk geldi. Birkaç sene daha böyle devam edecek. Fakat şimdiden kara kara düşünüyoruz, bizim iki bayramımız her sene on gün beriye gele gele Amerika'nın hiç bayramsız aylarına geldiğinde ne yapacağız? Gerçi bizim bayramlarımız Amerika'nın bayramlı aylarına denk geldi de ne oldu? Amerika'nın bayramlı ayları bize ne kadar hitabediyor? Sadece alışveriş, hediye alma faaliyetlerinde yalnız kalmıyoruz, o kadar. Bu ülkede bizler bayramsız yaşıyoruz. Amerikan bayramlarını bizim değil diye kutlamıyoruz, kendi bayramlarımız da "teknik" olarak kutlanamıyor. Çünkü hem tatil değil -bayram hafta sonu tatiline rast geldiği seneler bu yüzden seviniyoruz-; hem de, daha önemlisi, bayram dediğiniz şey ortak kültüre ait bir zaman dilimi, sosyal bir vakıadır. Bayram bir havadır. Pencereden dışarı baktığınızda o havayı teneffüs edemiyorsanız, arkadaşlarınızla telefonla, e-posta ile bayramlaşmak, sabah işten önce alelacele bayram namazına gitmek, belki birkaç dostunuzla bir araya gelip yemek yemek ancak bir teselli ikramiyesi hükmündedir. Sokak sizin bayramınızdan habersizdir. Ya da sokak başka bir bayramı kutlamaktadır. Burada sokaklar her zaman iki kat yabancıdır, bayramlarda yedi kat yabancı kesilir. Ve fakat siz de o sokağın içinde yaşadığınız için, kutlamasanız bile onların bayramı ile burun burunasınız. Amerika'da sadece evinizin içi sizindir, sokak başka bir telden çalmaktadır. O sokağa çıktığınıza göre, o başka telin nağmelerine kulak tıkamanız mümkün değildir. Hatta o sokak öyle baştan çıkarıcı bir 'Rapunzel'dir ki, upuzun, davetkâr saçlarını evin pencerelerinden içeri de uzatır. Bizim yaşımızda olup çocukluk ve ilk gençliğini Türkiye'de geçiren, bayramların ne demek olduğunu öğrenenler için üzülmüyorum da, bu ülkede doğup büyüyen çocuklarımız için üzülüyorum. Bizler bayramları yalnız yaşıyoruz, fakat bir yandan hatıralarımız var. Memleketteki bayramların hatıraları... Ve hasretleri... Ve tadı... Halbuki bu ülkede büyüyen çocukların böyle hatıraları, hasretleri, tadları olmayacak. Son yıllarda "nerede o eski bayramlar?" demek, "eski bayramlar nasıldı?" diye sormak moda oldu. Yaşını başını hayli almış insanlarımız eski bayramların çok daha renkli, çok daha zevkli olduğunu anlatıyor. Aslında "eski bayramlar" denen, denip de özlenen çocukluktaki bayramlardır, hatta çocukluğun kendisidir. Eminim, bugünün "renksiz" denen bayramlarını yaşayan gençler de bir vakit gelecek "nerde o eski bayramlar?!" diye sızlanacak. Ama bu ülkede büyüyen Türk çocukları orta yaşa geldiklerinde biri onlara "Eski bayramlar nasıldı?" diye sorarsa, işte onların verecek cevapları olmayacak. Bayramlar artık eskisi gibi kutlanmıyormuş, herkes bir tarafa tatile, seyahate gidiyormuş... Olsun varsın. Memleket toprağının her tarafı, denizi, dağı, bayramı iyi kötü, bir şekilde yaşar. Edirne'den Ardahan'a kadar sokaklar bizimdir, bizim bayramlarımızı kutlar. Yalnız.... Bayramlarda yabancı ülkelere tatile gidiliyor ya... İşte ona şaşarım. Yabancı sokaklarda ne aramaya gidiliyor, ona şaşarım.