Benim Kızılderililerim böyle değildi!.. 90'lı yıllarda Kızılderililerle ilgili iki kitap tercüme etmiştim. Biri "Kızılderili Hikmetleri", diğeri "Kızılderili Hikâyeleri" idi.(*) O tercümeleri yaparken Kızılderililerin asırlardan beri sürüp gelmiş dünya görüşleri, sevgi, saygı, hürriyet, adalet, medeniyet anlayışları, hayat, ölüm, insan, tabiat, toprak, hayvanlar üzerine olan fikirleri karşısında şaşıp kalmıştım, hayran olmuştum. Bize Hollywood filmlerinin tanıttığı, yarı çıplak, başı tüylü, yüzü boyalı, eli baltalı, kan dökücü, vahşi insanlar gürûhu meğerse ne kadar derin bir felsefenin mensubuydular?! Acaba "medeniyet" kelimesinin mânâsı üzerinde yeniden mi düşünmeliydik? Geçen gün gazetede geniş bir araştırma okudum. Amerika'da en az yaşayanlar Kızılderililermiş. Hem de 58 yaş, ömür ortalaması olmuş. Haftada üç gün diyaliz makinesine giren, şeker hastalığı yüzünden bir bacağı kesilmiş, gözlerinin de kör olmasını bekleyen, Güney Dakotalı Kırmızı Tüy "Ben 59 yaşındayım ve fazlalıkları yaşıyorum" diyor. "Biz..." diye devam ediyor, "Rezervasyonlarda yaşamaya zorlanmadan önce çok sağlıklı bir halktık. Geyik ve bufalo avlar, ormandan yabanî meyveler toplar, mısır, kabak, domates yetiştirirdik." "Halbuki..." diyor bir başkası, "şimdi yiyeceğimiz ıspanağı Meksika'dan alıyor, kendimiz rezervasyonlarda boş boş oturuyoruz." Rezervasyon, toprakları ellerinden alınıp soyları kırılan Kızılderililerin, federal hükûmetle yapılan anlaşmalar sonucu yerleştikleri ve çekip çevrilmesinden sorumlu oldukları arazi. İlki 1851 yılında verilmiş. Şu anda ABD'de 300 rezervasyon var. Amerika'da rezervasyonlar ülkenin en yoksul, en eğitimsiz yerleşim birimleridir. Oralarda yaşayan Kızılderililerin en büyük derdi şeker hastalığı. Yüzde 37 oranında bu hastalığın pençesindeler. Bu da sağlıklıksız beslenme sonucu. Hükûmet gıda yardımı yapıyor. Konserve ağırlıklı ucuz yiyecekler, kolalı içecekler. Taze bir elma bulmak bir altın külçesi bulmak kadar zor. Yani, Meksika'nın ıspanağı da rezervasyonda yaşayan Kızılderilinin eline taze bir demet olarak ulaşmıyor. Bir şişe kola bulmak bir şişe süt bulmaktan daha kolay. Meselâ, 40 bin kişilik bir kasabada sadece bir tane market var. Zaten olsa da öteberi alacak para yok, çoğunluk için hükûmetten gelen gıda kolileri başlıca beslenme kaynağı. Atletik yapılı Kızılderililerin torunları bugün şişko çocuklar olarak büyümekte. Gençlerin yüzde 70'i fazla kilolu gruba giriyor. Ayrıca, ölümle sonuçlanan alkolizm oranı Amerika'da yaşayan bütün ırklardan altı defa daha yüksek. Uyuşturucu bağımlılığında da başı çekiyorlar. Bebek ölümleri ülke genelinden üç kat fazla, trafik kazası ölümleri iki kat fazla. Trafik kazalarının yüzde 90'ının alkole ve uyuşturucuya bağlı olduğu söyleniyor. Sigara içme oranı da çok yüksek. 1950'li yıllar, ABD'de sigara içme oranının en yüksek olduğu zaman dilimi imiş. Kızılderililer hâlâ o dönemi yaşıyor. Yetişkinlerin yarısı tiryaki. Soyadı "Tütün" olan 57 yaşındaki adam omuz silkiyor: "Adam sende! Zamanı gelince ölür gideriz." Ayrıca, işsizlik oranı yüzde 80... İntihar oranı ülke genelinin iki katı. Sosyologlar "kültürel travma" diyor. Kendileri "beyaz adam topraklarımızı elimizden aldı, yaptığı anlaşmalara uymadı, bizi alkolle tanıştırdı, doğru dürüst iş yok, para yok, aile yapımız çöktü" diyor. Her iki tarafın dediği de aynı kapıya çıkıyor ya... Beyaz adamın getirdiği medeniyet (!) Kızılderililere yaramadı... ..... (*)Mi Taku Oyasin-Kızılderili Hikmetleri; Haliksay-Kızılderili Hikâyeleri, Alfa Yayınları