Hapishâneden çıkar çıkmaz tekrar suç işleyenlere neden şaşırıyoruz ki? Bazıları, -elbette herkes değil- dışarı çıkar çıkmaz, âdeta tekrar nasıl içeri girebilirim diye düşünmeye başlıyor. "Bak sen! Hiç ders almamışlar. Uslanmamışlar" diye niye kınıyoruz ki onları? Devletler de aynen böyle. Savaşların insanlığa getirdiği felâketler tarihin sayfalarında çarşaf çarşaf yazılıyken... İnsanlığın savaş yüzünden çektiği acılar, yokluklar, yoksulluklar ortadayken... Devletler de usanmıyor, uslanmıyor. Biri biter bitmez öteki savaşın hazırlıkları başlıyor. Tarih boyunca böyle olmuş. Hadi eski çağlarda böyle olmuş ama, haberleşme tekniklerinin bu kadar geliştiği, dünyanın her yerinin her an göz önünde olduğu, dolayısıyla çekilen çilelerin, yapılan zulümlerin her eve girdiği ve yerküre üzerinde daha "insanca" bir hayat sağlamak için yüzlerce teşkilât kurulup ciltler dolusu anlaşmalar yapıldığı günümüzde insanoğlunun savaşlardan artık uzak durması gerekmez mi? Onca felâketten sonra biraz daha akıllanmış olması gerekmez mi? Yoksa akıllı olmanın bir şartı da savaşmak mıdır? Time dergisi 1 Ağustos sayısına Hiroşima'yı kapak yaptı. Olayın Japon şahitleriyle ve 6 ve 9 Ağustos 1945'te Hiroşima ile Nagazaki'ye atom bombası atan uçaklardaki askerlerden halen hayatta olan dördüyle yapılan röportajlar ve yorumlar var. Atom bombasını taşıyan uçağın içindeki 12 kişilik mürettebatın, bomba aşağıya düştüğünde yerde meydana gelen manzara karşısındaki tepkileri farklı olmuş. Bir kısmı "Allahım, biz ne yaptık?" sorusuyla donakalırken, bir kısmı da "Savaş sona erdi" diyerek sevinmekteymiş. Biri de "Allahım, aşağıdaki insanları koru!" diye dua etmiş. "Elimden gelen buydu"diyor. Evet, İkinci Dünya Savaşı sekiz gün sonra sona erdi, onun yerine nükleer imha tehditli bir soğuk savaş başladı. Gerçi kimileri "savaş zaten çoktan bitmişti" diyor. (Öyle ya, Yalta Konferansı'nın üzerinden altı ay geçmişti). Kimileri "yine de bu bombardıman daha pekçok insanın ölümünü engelledi" diyor. Muhtemel bir Japon istilâsının korkusuyla yaşayan Avrupalılar Hiroşima ve Nagazaki haberlerini duyunca "Artık yaşayabileceğiz, artık yaşlılık günlerimizi görebileceğiz" diye rahat nefes almışlar. Ne garip tecelli?! Birilerinin yaşaması birilerinin ölmesine bağlı. Yüzbinlerce insanın hayatına mal olan korkunç bir silah barış getiriyor! Getiriyor mu? Getirdi mi? Hiroşima görüntüleri nesillerin şuuruna, insanoğlunun tahrip gücünün ne kadar korkunç olabileceği gerçeğini kazıyarak, istikbal için daimi bir ihtar hizmeti de görmüş, görmekteymiş. Hiroşima'dan bu yana 525 adet nükleer patlama meydana gelmiş yerküre üzerinde. Ama hiçbiri savaş maksadıyla değil! Sevinelim, kutlayalım mı bu haberi? Bir daha nükleer bomba atılmadı belki ama, dünyanın savaşsız yılı geçiyor mu? Hiroşima'dan iki ay sonra George Orwell şöyle yazmış: "Atom bombası dünyaya süresiz, sonsuz bir 'barış olmayan barış' durumu getirdi." Bir daha atom bombası atılmadı ama, o vakitten beri devletler, milletler hep nükleer tehdit gerginliği, korkusu içinde yaşadı. Barış olmayan barış bu olsa gerek. İspanyol filozof Ortaga Y Gasset'nin bir cümlesi geliyor aklıma: "Geçmiş zaman bize, ne yapmamız gerektiğini değil, nelerden kaçınmamız gerektiğini söyler."