Beypazarı

A -
A +

Ankara'nın Beypazarı ilçesi hakkında çok güzel şeyler duyuyordum, gittim, gördüm. Bir şehir tarihî dokusunu, şahsiyetini kaybetmeden nasıl gelişir, örneği olmuş. Yıllar önce Amerika'da Williamsburg şehrini gezmiştim. Koloni dönemi Amerikası'nı yaşatan bir şehirdir orası. O kadar beğenmiştim ki "yaşayan müze" diye tanıtmıştım yazılarımda. Alıştığımız müze anlayışından, yani eşyanın cam bölmeler ardında teşhir edilmesi anlayışından farklı idi. Koca bir şehir müze gibiydi ve siz, ziyaretçiler tarihin içinde geziyor, tarihin parçası oluyor, bazı olayları yaşıyordunuz. Beypazarı'nı gezerken Williamsburg'u hatırladım. Bizim şehirlerimiz kendilerini çok kolay harcadılar. Betonarme apartmanlar dikerek her şeyin hallolacağını sandılar. Üslûpsuz, zevksiz, kimileri boyasız, kimilerinin çatısı inşaat demirleriyle "mücehhez", çevre düzenlemesi yapılmayan, kaldırım, merdiven, pencere, balkon... gibi standartları olmayan, yerden bitme mantarlar gibi dikilivermiş apartmanlarla dolu şehirlerimiz. Bazı beldeler göz kamaştırıcı bir tabiatın ortasında bir çıban misali çirkin, eziyet verici. Bir şehrin eski ve yeni hali arasındaki şahsiyet farkını, bir şehrin kendine ihanet ederek varlığını nasıl harcadığını Datça'da görmüştüm. Eski Datça taş evleriyle ne kadar üslûp sahibi ise Yeni Datça sevimsiz betonarme yapılarıyla o kadar sıradan bir manzara arz ediyor. Beypazarı kendini harcamamış. Ya da hatadan dönmüş. Bu dönüşte eski belediye başkanı Mansur Yavaş'ın büyük rolü olduğunu söylüyor şehir halkı. Bir kere mimarî yapı korunmuş. Eski evler restore edilmiş; yeni evler, apartmanlar -büyük ölçüde- eski evlerin üslûbunda yapılmış, betonarme bile olsalar dışarıdan bakınca geleneksel mimarînin görüntüsü verilmiş. Eski konakların kimi otel, lokanta, "yaşayan müze" olarak ziyaretçiye açık. Aslında hemen her şehrimizde böyle bir potansiyel vardır. Mesele birinin ayağa kalkması, öne geçmesi, cesaretlendirmesi. Ve ardından müteşebbislerin harekete geçmesi. Beypazarı'nda kadın-erkek harekete geçmiş bir halk var. Meselâ, harekete geçenlerden biri Hüsnü Bayramoğlu, ailesine ait geniş bahçeli bağ evini "Bağ Evi" adıyla lokanta olarak hizmete sunmuş. Onun mekânında mahallî yemekleri yerken mahallî kültürden sazlı, sözlü örnekler de dinliyorsunuz. Gidip görmeye değer. Kesmediği yüzyıllık ağaçları görmeye değer. Yemek salonunun içinden ağaçlar yükseliyor. "Burada klima kullanmayız" diyor Hüsnü Bey. "Ağaçlar kendilerini kesmediğim için benimle helâlleşiyor, diyet ödüyorlar, tabiî klima oluyorlar." Ağacı seven, kesmeyen insanlara selâm olsun! Ve ramazan ayı cümleye hayırlar, bereketler getirsin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.