Bir bayram masalı

A -
A +

Evvel zaman içinde güzel insanlarla dolu güzel bir ülke vardı. Toprağı cevher, suyu kevser, havası misk ü amber... İnsanlar hayvancılıkla uğraşır, toprağı ekip biçerlerdi. Denizler kirlenmemiş, ozon yırtılmamış, danalar delirmemiş, trafik canavarı doğmamıştı daha. Bu güzel ülkenin başında iyi yürekli, yaşlı bir kral vardı. Kral ülkeyi tek başına yönetmiyordu elbette, bir de kocaman meclisi vardı. Bir de kocaman ordusu vardı. Hepsi beraber ülkenin orta yerinde şirin bir şehirde oturur, memleketi idare ederlerdi. Memleketi idare ederken hayvan yünlerinden iplik, ipliklerden bez, üzümlerden pekmez, çileklerden reçel, domateslerden salça, biberlerden turşu yapılan fabrikaları; halı dokunan, kap kalaylanan, at nallanan, kereste yontulan atölyeleri, mandıraları, değirmenleri de idare ederlerdi. Şirin başkentin etrafı çepeçevre işyeriydi. Çok merhametli idarecilerdi onlar. Elleri her yere uzanırdı. Kapılarına gelenleri geri çevirmezlerdi. Ürettikleri malları ülke içinde tüketir, ihtiyaç fazlasını başka krallıklara satar, para kazanırlardı. Kazandıkları para ile kendilerinde olmayan şeyleri alırlardı. Yıllar yılları kovaladı. Nüfus arttı. Kışın soğuğuna, yazın sıcağına karşı fabrikalarda çalışmanın daha rahat olduğunu keşfetti insanlar. Çok kimse tarlayı, hayvanları bırakıp fabrikaların kapısına dizildi. Mektep medrese bitirenler de onları takibetti. İdareciler çok merhametli idiler, kimseyi geri çevirmez, herkese iş bulurlardı. Başkent giderek kalabalıklaştı, iğneyi atsan yere düşmez oldu. Dağlarda haydutlar peyda oldu o sıralarda. Kan verdiler, can verdiler başetmek için, oluk oluk para akıttılar. Kralın hazinesi yarılandı. Hazineyi doldurmak için üretmek lâzımdı. Değirmenler çalışıyordu ya su sıkıntısı vardı. Suyu gönderecek olanlar, olmayan buğdayı öğütmeye gelmiş, bekliyordu. Ülkede işler yolunda gitmemeye başladı. Önce tavuklar yumurtayı kesti. İnekler sütü azalttı. Koyunların tüyü döküldü. Ağaçlar yandı, kavruldu. Tarlalarda darılar, kovanlarda arılar boyun büktü. Fabrikalarda işleyecek üzüm, domates, biber bulmak zorlaşmıştı. İşlenecek mahsulden çok işleyecek insan vardı. Hiç biri de başkentin çevresinden çekip gitmeye yanaşmıyordu, yapıştığı taşı bırakmıyordu. Aldıkları para yetmeyince şehrin göbeğindeki meydanda toplanıp bağırıyorlardı. Bolluk içinde yaşayan halk darlık çekmeye başladı, darlık giderek yokluğa döndü. Ortadaki ekmek ayni kalmış, uzanan eller çoğalmıştı. Karın doyurmak bile zorlaşmıştı. O kadar ki, bir yaşını doldurmuş tavuk veya balığın koç yerine sayılabileceğine dair darülfünûndan icazet çıktı. Nüfus arttı, üretim azaldı, başka krallıklara birşey satılamaz oldu. Satış olmayınca para da olmuyordu. Para kazanılamayınca, borç bulunması gerekti. Ülke içinde çok toprağı, çok hayvanı olan paralı kişilerden borç alındı. Yetmedi, dışarıdan para bulunması şart oldu. Bütün komşu krallıklara borçlanıldı. Borçlar ödenemedi, birikti, faizler üst üste bindi. Komşular söylenmeye başladı. Her kafadan bir ses çıktı. Atalar "Borçlu adamın dili kısa gerek" demişlerdi. İyi yürekli, yaşlı kral sesini kesmiş kara kara düşünüyordu. Ülkenin her yanına haber salındı: "Çare bilen varsa beri gelsin!" Pekçok kişi geldi, buldukları çareyi söyledi, hepsi denendi, işe yaramadı. Sonra krala akıl verenlerden biri dedi ki: "Uzak ülkelerden birinde bu çeşit işlere deva bulan bir üstad kişi vardır. Onu çağıralım, derdimize derman eylesin." "Tez çağırın!" dedi kral. Üstad kişiye haber salındı. Üç gün sonra geldi. Büyük törenlerle karşılandı. Halk meydanda toplandı, "Sihirli değnek hangi elinde?" diye bakındı. Yaşlılardan biri "Heybesinin içindedir" dedi. Başka bir ihtiyar "O değnek, adı üzerinde sihirlidir, herkes göremez ki" dedi. Üstad kişi şaşırdı. Davullar çalınıp borazanlar üflenirken kralın sarayına ulaştı. Başbaşa konuştular. Kral "El aman!" dedi. Üstad kişi, "Hele bir bakalım!" dedi, ülkeyi gezdi, dertleri dinledi. "Bende sihirli değnek yok!" dedi sonunda. "Ama sihirli ayna var." Sonra nereden çıkardıysa çıkardı, kocaman bir ayna koydu orta yere. "Alın işte, bakın kendinizi seyredin. Dikkatlice seyredin, çareyi kendiniz bulacaksınız." Aynayı orta yere koydu, gitti. Gökten üç elma düştü, kimin ne murâdı varsa onun başına.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.