Bir bayram sonu yazısı

A -
A +

Artık bir Kurban Bayramı klasiği haline gelen sahibinden kaçan dana manzaralarını seyrederken şehirlerin hayvanları da bozduğuna kanaat getirdim. Delirmiş gibi bir dana... Kâh etrafına çifte atıyor, kâh boynuzlarıyla dalıyor. Arabaların arasından, korkulukların, refüjlerin üzerinden atlaya zıplaya, burnundan dumanlar çıkararak koşuyor ha koşuyor, dükkânlara dalıyor. Arkasında bir alay insan... Dana önde, gitgide hızını ve şiddet dozunu arttırıyor; arkada vatandaşlar her köşede başka bir yakalama usulü deneyerek takipte. Bağırış çığırış... Bu hayvan ana vatanında böyle değildi. Ana vatanında, yani tabiatta. Hayatımızda hiç boğa, dana görmemiş insanlar değiliz ki... Bu hayvanlar vahşi hayvan kategorisinde değildir. Aslında bütün ot yiyenler gibi kendi hallerinde, uysal hayvanlardır. Köylerde, yaylalarda hiç bağsız, ipsiz otlamaya götürülür, yine öylece getirilirler. Onlar gidip gelirken, etrafta otlarken çevre halkı sağa sola kaçışmaz, bir kuytuya sinmez, savunma vaziyeti almaz. Çoğu zaman üçünü beşini bir çoban çocuk idare eder. Gider boyunlarını kaşırsınız, başlarını uzatırlar, keyiflenirler. Bu büyükbaşlar etraflarına saldıran, korku rüzgârı estiren hayvanlar değillerdir. Ne zamanki şehre indiler... Vücut kimyaları bozuldu! Şehrin kalabalığı, gürültüsü, yüksek binaları, trafiği, kirli havası, yeşilsizliği hayvanları bile delirtti! Zaten beslenme sistemlerini de değiştirdik, tabiî gıdalar yerine hormon pompalamaya başladık vücutlarına, ne yapsın, hayvanlar?! Hepsi oldu birer deli dana! Yalnız...bizim dilimizde "ipini koparmak, ipini kırmak" diye deyimler vardır. "Azmak, başıboş kalmak, saldırganlaşmak" mânâlarında kullanırız. Demek, hayvanların iplerini koparıp kaçmaları rastlanmayan şey değil ki deyim halinde dilimize yerleşmiş. Evet, sakin sakin otlayıp dururken ipini koparıp, yerden sökülen kazıkla beraber ha babam de babam kaçan hayvanlar da görmüşlüğümüz vardır. Merak ederdim, kendi halinde otlamakta olan bu hayvanlara birden bire ne oluyor da iplerini koparıyorlar diye. Birkaç kere şahit oldum. Hayvancağız, bulunduğu bölgeye yabancı, daha önce görmediği bir hayvan geldiğinde ürküyor. Ürküntüsü fazla olunca da tabana kuvvet... Nihayetinde onların da bünyesi farklı farklı. Kiminin pek aldırış etmediğini kimi fazla önemsiyor. Kimi yürekli, kimi yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır diyenlerden. Bir keresinde kıvır kıvır boynuzlu bir koçun bir kartaldan ürküp ipini kırdığını görmüştüm. Yunus "Bir sinek bir kartalı, kaldırdı vurdu yere" der ya, burada da bir kartal bir koçu kaçırmıştı. Bir keresinde de bir dana tilkiden ürküp ipini kırmıştı. Kartal da, tilki de o koyun ile dananın alışık olduğu, her zaman gördüğü hayvanlar değildi. Bölgelerine giren bu yabancılardan ne olur ne olmaz diyerek çekinip kendilerince tedbir almışlardı. Eh, dört bir taraf yabancı cisim olunca, irili ufaklı binalar, türlü türlü arabalar, dört bir yandan üzerlerine gelen yığın yığın insanlar, tanımadıkları sesler, bütün yabancılığıyla şehir olunca ne yapsın hayvancağızlar?... İplerini koparmasınlar da... Hayvanlar böyle de insanlar başka türlü mü? Şehir hayatının gürültüsü, kalabalığı, yüksek binaları, trafiği, hava kirliliği, yeşilsizliği insanın kimyasını da, fiziğini de bozmadı mı? Kurban Bayramlarında saldırgan dana manzaraları seyrediyoruz ama 365 gün, ipini koparmış insan manzaraları yok mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.