Bir Muallimoğlu geldi geçti

A -
A +

Anadolu'nun kurak bağrında, istiab haddini birkaç defa aşmış, oflaya puflaya yol almaya çalışan bir kamyonun salıverdiği kara egzoz dumanının peşine takılmış giderken telefon çaldı. Yolculuk boyunca çalan telefonlar hep iyi haberler verdi bana, hep dost insanların güzel seslerini duydum, hep merhaba dediler, hoşgeldin dediler. Bu defa da sevgili Gülşen Hanım'ın sesiyle neşelenmiş, gezi notları anlatmaya girişmiştim ki onun dilinden acı bir haber döküldü: "Nejat Bey'i kaybettik!" Bir an herşey duruverdi. Öndeki kamyon, kamyonun dumanları, öteki arabalar, bizim araba... "Bir büyük boşlukta bozuldu büyü..." Kulaklara inanamamak dedikleri durum bu olsa gerekti. Başıma demir bir yumruk yemiş gibi oldum, sersemledim. "Nejat Bey'i kaybettik!" Bir hafta önce İstanbul'da beraberdik. Ortak dostumuz Ata Avcıol'un matbaasında buluştuk, Türk Ocağı'nda oturduk, ayran içip gözleme yedik, fotoğraflar çektik, her zaman olduğu gibi telâşlıydı, son kitabının heyecanları içindeydi, yeni projeler peşindeydi. Yine mavi ceketi üzerindeydi, yine kravatlıydı, yine elinde piposu vardı. Ona Amerika'dan, pek sevdiği Captain Black tütününden getirmiştik. Ölüme o kadar uzaktı ki! İstanbul'da hep olan, olması gereken biriydi o. 6 Ağustos'ta yine İstanbul'da buluşmak için sözleşmiştik. Ve ben bir telefon konuşmasında onun vefat haberini alıyordum. Bugünlerde hergün başka bir şehirde, değişik insanlarla beraber olduğum için onun ölümünü henüz tam mânâsıyla idrak etmiş değilim. Amerika'ya dönüp de kendimle başbaşa kaldığımda, işte asıl o zaman bizim ailenin özel hayatında da, kültür hayatımızda da ne büyük bir kayıp meydana geldiğini anlayacağım. Nejat Muallimoğlu... Onu nasıl anlatayım? Onun hakkında yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki! Fakat bu ölüme henüz tam mânâsıyla inanamamışken Muallimoğlu'nun hizmetlerini anlatmaya girişmek bana ağır geliyor. Şu kadarını söyleyeyim, nev'i şahsına münhasır bir insandı ve Türkçe'nin kara sevdalısıydı, Türkçe'nin içine düşürüldüğü acıklı vaziyet hayatının başlıca dertlerinden biri olmuştu; dil konusunda okumuşların bile gösterdiği vurdumduymazlık, kayıtsızlık onu çileden çıkarırdı. Akrabalık bağım olmadığı halde çok yakın bir akrabamı kaybetmiş kadar yandığım son ölüm Kabaklı Hoca ile eşinin vefatı olmuştu, Nejat Muallimoğlu da onlara ilâve oldu. Hayır hayır... Kabaklı Hoca'nın da, Muallimoğlu'nun da kültür hayatımızda yerlerinin doldurulamayacak olması değil mesele. Onlar kitaplarıyla hizmetlerine hep devam edecekler. Ben kendimi düşünüyorum. Mesele benim için onların dost tarafıydı, yani ben her iki ölümde de dostlarımı kaybetmenin tarifsiz acısı içinde kaldım. Bir Muallimoğlu gelip geçmedi! Geldi ama geçmedi. Telif, tercüme iki düzineden fazla kitabı ile hep aramızda yaşayacak. Fakat ben ve eşim yeri doldurulamayacak bir dostu, bir Nejat Bey'i kaybettik.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.