Brüksel

A -
A +

Eurostar Londra'dan Brüksel'e 2 satte ulaştırdı bizi. Hızlı ve rahat bir tren. Manş Denizi'nin altından 15 dakikada geçtik. Brüksel'e ayak basar basmaz kendimizi Türk mahallesi Schaarbeek'te bulduk. Konyalı Hasan Usta'nın lokantasında. Hasan Usta güleryüzlü, çalışkan, babacan, Anadolu'nun bir has evlâdı. İşkembe çorbalarımızı içerken Brüksel'deki Türkleri konuştuk. "Türkler işi bırakma eylemi yapsa Brüksel'de kimse yiyecek, içecek bulamaz, hayat felç olur" derken Türklerin şehrin ekonomik hayatında işgal ettiği yeri özetliyordu Hasan Usta. Çorbaların üzerine "çaylar şirketten!" diyerek ince belli bardaklarla çay ikram edince oğlum "aynen Türkiye gibi" dedi. Yabancı ülkelerin şehirlerinde oluşturulmuş Türk mahalleleri aynen Türkiye gibi! Camiler, dernekler, dükkânlar, lokantalar, pastaneler, kahvehâneler, hele bu sıralarda her pencereden sarkan ay yıldızlı bayraklar... Bu mahalleler gurbet denizinde oluşturulmuş sıla adacıkları. Bu adacıklar olmasa gurbetin yüzü insana daha sert gelecektir. 1 milyon nüfuslu Brüksel'in içinde iki ayrı şehir var. Belçika krallığının başşehri Brüksel ile Avrupa Birliği'nin karargâhı Brüksel. Krallığın Brüksel'i heybetli, ihtişamlı, tarihî binalarıyla göz dolduruyor. Heykeller, kubbeler, sütunlar, altın kaplamalar... Daha ziyade gotik mimarî tarzında yontulmuş, esmer taşın asâleti. Avrupa Birliği'nin Brüksel'i cam ve çelik yüzlü. Kuş bakışı bakıldığında haç şeklinde olması ile dikkat çeken Avrupa Birliği Komisyonu binasının, haçı teşkil eden kollarından birinin ön cephesinde dev bir poster asılı. Kadınlı erkekli, çocuklu, her renkten ve ırktan bir grup insan. Biri tekerlekli sandalyede. Hatta biri de başörtülü bir kadın. Ve iri bir yazı. "Biz Avrupa'yız. Gelin eşitliği gerçekleştirelim." Avrupa Birliği Komisyonu binası Brüksel'in sembollerinden ve dünyanın en çok tanınan binalarından biri. Brüksel'in en tanınmış kişisi ise şüphesiz Manneken Pis!.. Yani "İşeyen Çocuk Heykeli." Brüksel resimlerinden tanıdığımız bronz heykel. Dört-beş yaşlarında görünen, çıplak, tombul bir oğlan çocuğu. Tanıyorduk ama doğrusu ben kocaman bir heykelle karşılaşacağımı sanıyordum. Halbuki 60 santim boyunda ufacık bir şeymiş! Bir binanın köşesinde. Önünde bir kalabalık, bir kalabalık?! Turistler fotoğraf çektirmek için yığılmış. Bazı zamanlar bu çocuğa değişik değişik elbiseler giydiriliyormuş. Asker, sporcu, Noel Baba, pop şarkıcısı, matador, din adamı, aklınıza ne gelirse. 740 kostümü varmış veledin! Hatta bir keresinde Türk derneklerinin girişimiyle Çankırı yöresine ait bir mahallî kıyafet bile giydirmişler. Hangi kıyafeti giyerse giysin "küçük su dökmeye" aralıksız devam ediyor. Efsaneye göre, bu oğlan şehirde çıkan bir yangını "bu yolla" söndürmüş ve Brüksel'i yanıp kül olma felâketinden kurtarmış! Şehir merkezinde, krallığın Brüksel'inde çok ihtişamlı bir bina... "Palais de Justice" dediler. Adalet Sarayı. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. Kurulduğu yer az yüksek bir tepe. Çevresine hâkim bir bina. Çevresine yüksekten bakıyor. Bu yer bilhassa seçilmiş. Adalet her şeyin üstündedir demek için. Adaletin gözü herkesin üzerindedir demek için. Adaletin eli herkesin sırtındadır, ensesindedir demek için. Adaletten kaçacak, saklanacak yer bulamazsınız demek için. Ama Fehriye Erdal da bu ülkede sırra kadem bastı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.