Bu taraftan bakınca...

A -
A +

Gemimiz Mikanos, Santorini, Girit ve Rodos'u dolaşmış geliyordu. Rodos'tan kalktıktan bir müddet sonra kaptanın sesi duyuldu: "Sancak tarafında Datça yarımadası. Şu anda Türk karasularındayız" Güvertelere koşup kah çıplak gözle, kah dürbünlerle seyre koyulduk. Bu taraftan bakınca Türkiye nasıl görünüyordu? Şuralar Kara Burun olmalı... Bu vatan ne acayip bir mefhumdur?! Kuru kayaları gördüğünde bile insanın içi bir hoş oluyor. Kaptan "Türk kara suları" dedi ya sanki o anda denizin rengi değişti, kimyası değişti. Fakaat...vatan mefhumunun güzelliği bazı gerçeklere gözlerimizi kapattırmamalı. İşte önümüzde Kara Burun... O güzelim kıyılar bomboş... Az önce Rodos'tan, o ışıltıdan, o hareketten, o şenlikten kopmuşuz, bu taraf ıpıssız... İki kıyı arasında ilk anda bu fark dikkati çekiyor. Turizmden o kadar çok şey bekleyip dururken bu kıyılar neden değerlendirilmez? Neden birkaç turistik ilçede aşırı betonlaşmaya göz yumuldu da buralar bomboş? Ege'deki Yunan adalarını dolaşıp gelmekte olan tur gemilerinin, bizim sulara girdiğinde karşılaştıkları ilk manzara, Allah ne verdiyse o haliyle kalmış, bu bomboş, ıpıssız kıyılar. Bu güzelliklerin kıymetini pek bilememişiz. Bu konuda devletin yapacağı yol ve plandır. Devlet yolları açıp planı da vatandaşın önüne koymalı. Planın uygulandığının da sıkı takipçisi olmalı. Mesela evler ya tek katlı ya iki katlı. Oteller en fazla üç katlı. Ve bütün binalar aynı renkte... Bakın, bu renk meselesi küçük bir ayrıntı gibi görünür insana. Ama uzaktan alınan ilk intiba üzerinde çok büyük tesiri var. Sahil yolu nereden geçecek, çarşı nerede, plaj nerede olacak? Tabii çevreye zarar vermeden coğrafyamızı nasıl değerlendirebiliz? Asla ve asla, hiç kimse ama hiç kimse, hiçbir kuvvet planı delememeli. El oğlu kömür gibi adalarını nasıl da değerlendirmiş, nasıl da cazibe merkezi haline getirmiş? Mesela, Santorini bir kısmı kapkara kayalıklardan oluşan volkanik bir adacık, turist kaynıyor. Yol açamadıkları yere teleferik koymuşlar. Çürük tahta kapılar bile, bilmem kaç yüz yıllık demir kapı kolları bile yerinde. Yalnız o şekilde yerinde ki, koruma altında olduklarını anlıyorsunuz. Cilalanmış, boyanmış... Yunanlıların Kos dediği İstanköy adasına gelince bu sefer karşı kıyımız Bodrum... İki kulaç atsan varacaksın. Zaten bütün bu dolaştığımız yerler "Türk karasuları" ya, bakmayın artık... Bodrum beyaz, alçak boylu binalarıyla sevimli. Fakat yine söylüyorum turizmi birkaç merkezde toplamak yetmez. Turizm birkaç merkezde toplanınca o merkezlerde tabiat katlediliyor, taşlaşma başlıyor. Bu taraftan bakınca kıyılarımız ya boş ya taş. Küçücük ilçelerde bile dört katlı, beş katlı, renk renk, kimi tuğlalı, kimi sıvalı haliyle kalmış, zevksiz apartmanlar dikili. Sahilin hemen kenarına kirli yüzlü fabrikalar kurulmuş. Geçmekte olan bir tekneyi cezbedecek birşey yok. Kısacası ben bu taraftan bakınca kıyılarımızdan yeterince faydalanamadığımızı gördüm. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin kıyılarını daha iyi değerlendirmesi gerekir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.