Ahmet Türk "olayın bütününe bakalım" diyordu... Doğru, bakalım. Gökçeada-İnce Burun'dan Iğdır-Dilucu sınır kapısına 814 bin küsur kilometrekare ülkesi olan bir devlet. Olayın bütünü bu! Çok, çok daha geniş bir bütünlükten elimizde kalmış bir ülke. "Elimizde kalmış" demek de yanlış; dişimizle, tırnağımızla, terimizle, kanımızla kurtardığımız bir ülke. Bütün bu değildi aslında. Bir vakitler bütüne bakalım dedik mi baktığımız coğrafya 23 milyon kilometrekarelik bir ülkeydi. Ama tarihin hak arama dönemeçlerine takıla takıla doğusundan, batısından, kuzeyinden, güneyinden törpülendikçe törpülendi. Ama artık bu memleketi bari bir bütün olarak görün! Yeteri kadar parça koptu! Bir dönemeç daha döndürmeyin! Kepenkleri kapalı dükkânlar, taşları sökülmüş yollar, alev almış araçlar, dükkânlar, devrilmiş çöp konteynerleri, yanık kokuları, is, gaz, duman, düşman topu yemiş gibi sokaklar... Bu mudur? Sopalar, molotoflar, boy boy bıçaklar, maskeler, tabancalar, tüfekler... Memleketimden şehir manzaraları bu mu olmalıdır? Demokratik açılım derken insanlık kapandı! Demokratik hakları arama derken insan hakları gasbediliyor. Eğitim öğretime devam etme, sokaklarda yürüme, alışverişe çıkma, dükkân açma, ticaret yapma... haklarını kullanamaz oldu insanlar. Ya Allah Bismillah diye karşı duranlar faşist, anladık; peki sokaklarda şiddet eylemleri yapanlar, binalara saldıranlar, ortamı gerenler, ortalığı talan edenler ne? Hak arayan masumlar mı? Bir insanın oturduğu şehrin kaldırımlarını sökmesini benim aklım havsalam almıyor. Taşı sıksa un edecek insanlar enerjilerini kaldırımları söküp taş etmek için harcıyor! Yazıktır! Her olaydan sonra artık akıllar başa devşirilir mi ümidine kapılıyoruz. Kapatılma olayından sonra da... "Parti kapatmak, Meclis'ten çekilmek hiçbir meseleye çözüm getirmez ama belki hataların görülmesine, daha yapıcı, birleştirici, bütüncü bir siyasete vesile olur" derken yine bir haber: "Sayın Öcalan istifa etmemizi istemiyor!" İstifa etmemeleri iyi oldu ama... Meğer kaç gündür, Ankara-Diyarbakır arası gidip gelinir, halkla, sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar, toplantılar yapılırken aslında İmralı'nın Çarşamba mektubu bekleniyormuş! Terör örgütünün sokağa taşan sloganı "Varlık gerekçemiz önder Apo." Şimdi Meclis'te var olmalarının gerekçesi de önder Apo! Olayın bütününe bakmaya çalışırken akla gelen şu: Asırlardır aynı peygamberin ümmeti olarak, ayrı tarih ve kültür çerçevesi içinde, aynı coğrafyada bir bütün olmuş milleti, farklılıkları ısrarla öne çıkararak, ortak değerleri unutturarak, durmadan "halklar"dan söz ederek, ayrıştırmanın, bölmenin ön hazırlığı mı yapılmakta?!.