Çaykara açık hava müzesi / Ayşe Göktürk Tunceroğlu Çaykara çarşısında ince, sarışın, orta yaşlı bir kadın, yanında iki delikanlı ile, tedirgin dolaşıyordu. Çaykara iki sokaktan meydana gelmiş bir kasaba. Kadın yabancıydı, İngilizce konuşuyordu, derdini sorduk, dilinden anlayacak birini bulduğu için pek sevindi. Danimarka'dan gelmişlerdi. Otel arıyordu. Esnafa bir gece kalacak yer aradığını, yardımcı olup olamayacağımızı sorduk. "Otel yok ama öğretmen evi var" dediler. Kadın delikanlıların annesiymiş, o da öğretmenmiş, yüzü aydınlandı, fiyatını sordu, güvenli midir dedi, önayak olduk, onları oraya yerleştirdik. Taa Danimarka'dan Çaykara'yı bulup gelmesine şaştım. Sonra bir tur otobüsü girdi çarşıya, içinden İsrailli bir grup indi. Ertesi gün Yeni Zelandalı bir karı-koca ile tanıştık. Dünyanın her yerinden insanlar bu dağ kasabasını bulup geliyordu. Çaykara ve havalisi millî park olarak düzenlenirse, bundan hem bölge halkı hem devlet kazançlı çıkacaktır. Çaykara o kadar küçük bir yer ki devletin bir projeyle ortaya çıkıp özel sektörü yönlendirmesi yetecektir. Yani, gözde kabul edilen sayfiye kasabalarında bir işletmeye dökülen para burayı ihya etmeye yetecektir ve karşılığı fazlasıyla alınacaktır. Çünkü bütün dünya insanlarında güneşte yanıp denizde yüzmenin dışında, alternatif bir turizm anlayışı gelişmektedir. İki sokak tam bir Karadeniz kasabası olarak planlanıp yeniden yapılmalı. O ahşap ve taş karışımı harikulâde evler yaşatılmalı. Bir tek betonarme yapı bulunmamalı. Pansiyonlar, moteller, mahallî yemeklerin sunulacağı lokantalar, hediyelik eşya dükkânları olmalı. Karadeniz bölgesi âdetlerini, el işlerini, müziğini, oyunlarını sergileyen mekânlar açılmalı. Bütün buralarda çalışanlar bölgenin mahallî kıyafetleri içinde bulunmalı. Köşemin boyutları müsait olsa bir sayfa boyunca ayrıntıları sıralayabilirim. Amerika'da bunun örneklerini çok gördüm. Böyle turistik yerlere "Açık hava müzesi" diyorlar. Ve illa ki yol! Yaylalara güvenle çıkılabilecek yollar... Geçen hafta teleferikten, helikopter turlarından bahsetmiştim, hayal mi bilmem ama düşünmesi bile güzel. Halk bu projeye kucak açacak, gönüllü olarak çalışacaktır. Buraların insanları çalışkan, gayretli, fedakâr, dağların başında öyle işler yapmışlar ki! "Dünyanın en küçük mescidi"nin nerede olduğunu merak ederseniz Çaykara'dan Yeşilalan Yaylası'na çıkan yolun tam yarısında, bin küsur metrede görebilirsiniz. Eskiden kasaba, köy, yayla arasında yayan gidilip gelinirken yolcuların ihtiyaçları için kurulmuş küçük bir "dinlenme tesisi". Dağın buz gibi sularıyla bir şadırvan, bir tuvalet, tahta masa ve ancak iki kişinin namaz kılabileceği ama seccadesi, tesbihi, kubbesi bile tamam bembeyaz bir mescit. "Dünyanın en küçük mescidi" ama onu oraya inşa eden gönlü düşünürsek dünyanın en büyük mescidi. İnsanlar çalışkan oldukları kadar güleryüzlü, cana yakın. Bahçesindeki, gelen geçene göz kırpan eriklerden iki adet tadımlık istediğimiz İlhan Bey'in, derhal koca bir testere getirip ağaca çıkmasını, irice bir dalı kesip vermesini anmadan geçemeyeceğim. Erik dalı meyveleri bittikten sonra da, yaprakları kuruyana kadar arabanın camında asılı, Karadeniz insanının engin gönlünün numunesi olarak bizimle dolaştı durdu...